TÜRKİYE BİR CUMHURBAŞKANI KEYBETTİ! VAAH – 13 EKİM 2021

Meral Akşener 1080 1080

Türkiye’de 2023 yılındaki seçimlere daha 1,5 yıldan fazla bir zaman var ama siyaset arenası sanki 3-4 ay sonra seçim varmış gibi kaynıyor adeta. Siyasetçiler, parti liderleri, ajansların belirlemiş oldukları o jönler, il il geziyorlar. Vaatler veriliyor, anayasa tartışmaları yapılıyor ama en çok da Cumhurbaşkanlığına kimlerin aday olacağı konuşuluyor, merak ediliyor. Tabi bu durum Cumhur İttifakı için geçerli değil çünkü 2023 seçimlerinde Cumhur İttifakı’nın adayının Recep Tayyip Erdoğan olacağı zaten yıllardır bilinen bir gerçek. Bunu hem Recep Tayip Erdoğan kendisi açıkladı hem de MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli bu konudaki iradesini ortaya koydu.

O yüzden adaylık tartışmasının merkezi muhalefet partileri yani Millet İttifakı. İçinde tam olarak hangi partilerin yer aldığı belli olmayan Millet İttifakında durumlar bayağı karışık. Çıplak gözle bakıldığında sadece CHP ve İYİ Parti’den oluşuyor bu ittifak. Yani buzdağının görünen yüzü bu partiler. Bir de görünmeyen ama bilinen bir yüzü var. Burada da seçimlerde işbirliği yaptıkları Saadet Partisi var. Gerçi onlar şu an herhangi bir ittifakta yer almadıklarını söylüyorlar ama duruşları, söylemleri, açıklamaları CHP ve İYİ Partiyle aynı çizgide.

Bir de bunların yanında kaybedenler kulübünün üyelerinin kurduğu iki parti Deva ve Gelecek partileri var. Bunlar da hiçbir ittifaka dahil değiller sözde ama durdukları yer çok belli. Cumhur İttifakı’nın tam karşısındalar. Daha doğrusunu söylemek gerekirse Erdoğan nerede duruyorsa onun tam karşısındalar. Yani Erdoğan’ın karşısında kim varsa onun yardakçısı olmaya dünden razılar.

Solun doğurduğu partileri de unutmamak lazım. Muharrem İnce’nin Memleket Partisi, Mustafa Sarıgül’ün partisi vb. Bunlar da 2-3 milletvekiline fit olurlar Millet İttifakı’na katılmak konusunda. Çünkü bunlar birbirlerine havlarlar ama ısırmazlar.  

Tabi bir de oy potansiyeli sebebiyle muhalefetin iştahını kabartan, bu yüzden de ne olursa olsun görmezden gelemedikleri PKK’nın siyasi uzantısı HDP var. Bu arada şunu da söyleyeyim; HDP’nin yöneticileri PKK’nın siyasi uzantısıdır. Yoksa HDP’ye oy verenlere sözümüz yok. Bunun altını çizelim. Bunlar da güya hiçbir ittifakın içinde yer almıyorlar ama tüm Türkiye, HDP’nin Millet İttifakı’nın gizli ortağı olduğunu biliyor. Yerel seçimlerde özellikle büyük şehirlerde yaptıkları ittifakı herkes bugün gibi hatırlıyor. Anadolu tabiriyle açıklamak gerekirse; resmi nikahlı değiller ama dost hayatı yaşadıklarını bütün mahalle biliyor. Hatta bu ilişkiden çocukları bile var; İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Antalya, Adana, Mersin bunlardan bazıları.

Ha bir de sadece ismi olan ama vatandaşta herhangi bir karşılığı olmayan tabela partisi Demokrat Parti var. O da bu ittifakın içinde. Ya da değil mi acaba? Hep beraber görüntü veriyorlar ama ittifak yapmıyorlar sanki! Kafam iyice karıştı! Hangi partiler ittifakın içinde, hangileri değil, kim yandan destekliyor, kim neyin pazarlığı karşısında sisteme dahil olmuş bilmiyoruz. Yandı bizim devreler, çorba oldu iyice. Onun için bu ittifaka da olsa olsa “Çorba İttifakı” denir o zaman.

İşte bu Çorba İttifakı’nda Kılıçdaroğlu mu aday olacak, Akşener “Ben Cumhurbaşkanı olacağım” diyerek kendini ortaya mı atacak, İmamoğlu mu meydan okuyacak yoksa Mansur Yavaş mı kafasını çıkaracak diye tartışmalar sürüyor. Herkesin bir ince hesabı var.

Bu tartışmalar devam ederken İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, ezber bozan bir çıkış yaptı. Gerçekten ezber bozdu ama lafın gelişi değil. Adaylıkla ilgili bir soruya cevap veren Akşener, “Ben Cumhurbaşkanı adayı olmayacağımı net bir şekilde söylüyorum. Ben Başbakanlığa adayım.” dedi.

Başbakanlık mı? Hoppa! Nasıl yani? Nerede Başbakan olacaksınız Meral Hanım? Türkiye’den ayrılıp parlamenter sistemin olduğu başka bir ülkede mi siyasete atılacaksınız yoksa? Giderken “Türkiye bir Cumhurbaşkanı kaybetti, bilmem nere bir Başbakan kazandı.” diye tweet de atacak mısınız acaba?

Yok, durum böyle değilse son 3 yıldır Türkiye’de Başbakanlık diye bir makamın olmadığının farkında mısınız? Size soruyoruz Meral Hanım. Başbakanlık yıllar önce kaldırıldı. Hatta Binalı Yıldırım “Başbakanlık koltuğu elimizde kaldı.” diyerek esprili bir üslupla son noktayı koymuştu bu işe.

Şunu merak ediyoruz; artık olmayan bir makama talip olmak neyin kafasıdır acaba? Tüm dünya geleceğe odaklanmışken, bütün dünya devletleri 2030’lardan 2040’lardan konuşurken, yeni yeni modeller, yeni yeni sistemler tartışılırken artık Türkiye için tarihin tozlu raflarında yer alan bir makamın peşinde koşmanızın amacı nedir? Bu nasıl bir gericiliktir, geri kalmışlıktır! Düne hayal kuranın yarına sözü olmazmış. Siz kapatmışsınız sol şeriti, geriye doğru yardım babam yardır ilerliyorsunuz. Ne diyelim, yolunuz açık olsun. Yalnız biraz yavaş koşun, bu hızla geriye giderseniz Sadrazamlığa falan da talip olmanız yakındır.

Ya da bu açıklama ile yeni bir şeylerin sinyalini mi veriyor Meral Hanım acaba? Çünkü en son “Ben Başbakan olacağım.” diye ortalıkta gezmeye başladığında FETÖ’nün hain darbe girişimi gerçekleşmişti. Ne dersiniz, vaziyet alalım mı yeniden? Abdestlerimizi alıp giyelim mi kefenlerimizi üstümüze? Hazırlık yapalım mı birilerini daha sokaklara gömmek için?

Bu sorular bir kenarda dursun. Şimdi bir de bu açıklamanın siyasi şifrelerine bir bakalım. Akşener’in bu ifadeleriyle ilgili ağırlıklı olarak 2 teori konuşuluyor. Bu iki teori de birbirine bağlı zaten. Aynı kapıya çıkıyor. Yani HDP’nin kapısına.

Birinci teoriye göre Meral Akşener, gizli ortakları HDP veto ettiği için Cumhurbaşkanlığı adaylığından vazgeçti. Gizli görüşmeler gerçekleşti, kulisler yapıldı, kamuoyu önünde kahvaltı davetleri falan havada uçuştu ama görünen o ki Meral Hanım yeterince yaranamamış, HDP’nin gözüne girememiş.

Bunun yanında yaptığı gezilerde de millet fena tepki verdi Meral Akşener’e. Yani millet kabul etmedi bu kirli birlikteliği.

E zaten terör örgütü PKK’nin temsilcisi olan bir parti, siyasete atıldığı ilk yıllardan beri milliyetçi-muhafazakâr bir çizgi üzerinde yürüyen Akşener’e onay verseydi şaşırtıcı olurdu. O yüzden biz buna şaşırmadık. Bizim asıl şaşırdığımız 28 Şubat dönemiyle ilgili kahramanlık hikâyeleri anlatan Meral Akşener buna nasıl boyun eğdi? Hani Akşener, kendisini kazığa oturtmakla tehdit eden dönemin muktedir paşalarına meydan okumuştu? Hani, herkesin generaller karşısında tir tir titrediği dönemde dik durmuştu? Bu arada yeri gelmişken söyleyelim; 28 Şubat döneminde kendisini kameralar öünden tehdit eden o cuntacı paşalara Meral Akşener kalkıp da hiçbir şey söyleyememişti. Yalandan goygoy yapmasın hiç kimse. O dönemde Tansu Çiller yarım ağız bir tepki vermişti askerlere. Meral Akşener ise Mehmet Ali Birand’ın konuğu olduğu 32. Gün programında “MGK’nın aldığı bütün kararları ve başörtüsü yasağını sonuna kadar uygulayacağız.” demişti. Şimdi çıkmışlar kediden aslan çıkarma peşindeler. Tek ayaküstünde 40 tane yalan söylüyorlar bu millete. Madem Meral Akşener bu kadar milliyetçi, vatansever, kahramandı da niye HDP karşısında da gösteremedi aynı babayiğitliği? Niye otur oturduğun yere denince Cumhurbaşkanlığı adaylığından vazgeçip, olmayan bir makama talip oldu? Soruyoruz niye ha niye?

Biz söyleyelim hemen. Çünkü HDP’nin desteği olmadan Cumhur İttifakı’nı yenme şansı olmadıklarını çok iyi biliyorlar. Nitekim 2018 yılında CHP ve Saadet Partisi’nin ortak aday planını bozup adaylığını açıklamış ve seçimde de boyunun ölçüsünü almıştı. Partisi yüzde 9 civarında oy alırken, kendisi yüzde 7’lerde kalmıştı.

İkinci teori de buna benzer aslında. İl il gezip halkın nabzını öğrenmeye çalışan Meral Akşener, bu gezilerde gördü ki HDP’ye rağmen HDP’nin ağırlıklı seçmeni olan Kürtlerden oy alamıyor. HDP’yi karşısına alarak gireceği bir Cumhurbaşkanlığı yarışında alacağı oy, kazanmak için yetmiyor. İlk seçimdeki hezimetten sonra ikinci bir hezimet daha yaşarsa siyasi kariyerinin tehlikeye gireceğinin de farkında. Bu yüzden Cumhurbaşkanlığı adaylığından vazgeçti.

Eee İYİ Partililer diyor ki; Arkadaş biz MHP’den bunun için ayrıldık. Bizim en üste, iktidara aday olmamız lazım.  

Bu karara gelecek eleştirileri bertaraf etmek için de Başbakanlığa aday olduğunu söyledi. Böylece hem baskıdan kurtuldu hem de kendi seçmenine tutunabilecekleri bir dal uzattı adeta. Yani olmayan bir makam ile kendi kitlesini avutup duruyor.

Bu iki teori de akla yatan, mantıklı teoriler ama ben bu iki teoriden de farklı düşünüyorum. Benim bambaşka bir teorim var. Bana göre Başbakanlığa aday olan Meral Hanım, bunun gerçekleşmesinin imkânsıza yakın olduğunu kendisi de çok iyi biliyor.

Çünkü bunun için ilk seçimde Cumhurbaşkanlığının kazanılması lazım. Üstüne Anayasayı değiştirmek için 400 milletvekili kazanmaları gerekiyor. Bana göre ancak kırmızı kar yağarsa bunlar 400 milletvekili alabilir. İmkânsız yani. Ha 400 olmadı mı? O zaman 360 milletvekili gerekiyor ki Anayasa değişikliği teklifini halk oylamasına yani referanduma götürebilsinler. Yani millete “Ey vatandaşlarım. Cumhurbaşkanını normalde siz seçiyordunuz. Biz o sistemi değiştireceğiz, siz Cumhurbaşkanını değil bizi seçeceksiniz, biz de Cumhurbaşkanını seçeceğiz. Yani kulağı tersten tutacağız.” diyorlar. Ha bir de bunun yanında dünya siyasi tarihine bir bakın, vatandaş elde ettiği bir hakkı geri vermemiştir. Cumhurbaşkanını direkt seçmek için bir imkan bulan vatandaş, kalkıp da bundan vazgeçmez. Yani kazanmış olduğu bu hakkı kimseye geri vermez. Çünkü vatandaş enayi değil.

Diyelim ki bunu da başardılar ve referanduma götürdüler. 90’lı yıllarda kullandığımız ve anamızı ağlatan parlamenter sisteme dönüş için halkın yüzde 50’sinden fazlasının evet demesi lazım. Hadi bu da oldu diyelim. Ondan sonra tekrar bir genel seçim yapılıp, İYİ Parti’nin bu seçimde birinci parti çıkması lazım ki Meral Akşener Başbakan olsun. Anlayacağınız “Ölme eşeğim ölme” diyeceğimiz bir durum var ortada.

İşte bunun gayet farkında olan Meral Hanım da “Başbakanlığa adayım” derken bir anlamda “Ben bu ülkeyi yönetmeye aday değilim.” demiş oldu. Bu sayede CHP’den çıkacak bir adayın önünü açtı. Diyelim ki CHP’li aday Cumhurbaşkanlığı seçimini kazandı ama muhalefet Anayasa değişikliği için Mecliste gerekli olan çoğunluğu sağlayamadı. O zaman parlamenter sisteme geçilemeyecek ve başımızda CHP’li bir Cumhurbaşkanının olduğu mevcut sistemle devam edeceğiz. Yani CHP tek başına iktidar durumuna gelmiş olacak. Meral Akşener de çok partili dönemde, o meşhur diktatör İsmet İnönü döneminden sonra iktidar yüzü göremeyen CHP’yi tek başına iktidara taşımış olacak.

Ülkemizdeki oy dağılımı baktığımızda, yüzde 65 oranında sağ görüşlü seçmen, yüzde 35 civarında sol görüşlü seçmen vardır. Mevcut şartlarda solun yani CHP ve benzeri partilerin tek başına iktidar olma şansı yoktur. İşte İYİ Parti ve Meral Akşener de sağdan oy çalıp, solu iktidar yapma projesinin en büyük aktörüdür. Seçimi kazanırlarsa da bu hedeflerine ulaşacaklar.

Bu arada şunu da söyleyeyim; parlamenter sistemde halkın kârına hiçbir şey yok. Vatandaş hiçbir şey kazanmayacak o sistemde. Partiler, milletvekilleri kazanacak. Onlar koltukları, bakanlıkları kendi aralarında bölüşecekler. Yani parlamenter sistemin kazananı vatandaş ya da ülkemiz değil, siyasi partiler, parti liderleri ve milletvekilleri olacak.  

Bu durumda “Ben Başbakan olacağım.” diyen Meral Akşener de her yıl 23 Nisan’dan 23 Nisan’a bir günlüğüne Başbakanlık koltuğuna oturacak herhalde. Benim anladığım şey bu.

Yazımızı şair Cengiz Numanoğlu’nun şu sözleriyle bitirelim;

“Babam derdi ki yavrum

Şerde hayır arama

Unutma ki şeytanlar bal dökerler harama

İnsan nefsi zayıftır, aç gözlüdür, bilesin

Sabrı silah eyle ki ona galip gelesin.”

Dostlar, Allah önümüzdeki günleri sabırla karşılamayı hepimize nasip etsin.

Kalın sağlıcakla…