AKDENİZ’İN REİSİNE SALÇA OLMAYIN! – 08 Eylül 2020

Aylardır Akdeniz’de bir mücadele veriyoruz.
Birileri farklı argümanlarla, böyle kelime oyunları yaparak milletin aklını karıştırmaya çalışsa da bu mücadelenin adı yeniden varoluş mücadelesidir hatta 100 yıl sonra yeniden bir kurtuluş mücadelesidir Akdeniz’de olan.
Şu televizyonda konuşanlara, muhalefet partilerinin başkanlarına, milletvekillerine bir bakıyorsun hepsi aynı şeyi söylüyor, “Akdeniz’de gerginliği düşürmemiz lazım.” Tamam, peki nasıl? Cevap yok.
“Komşularımızla ilişkilerimizi toparlamalıyız, restore etmeliyiz ilişkilerimizi.” Tamam ama nasıl olacak bu? Cevap yok.
Havanda su dövüyorlar. Akılları sıra analizler, tespitler yapıyorlar. Hepsi de papağan gibi, işte sosyal medya mecralarından, katıldıkları radyo programlarından veya şu/bu fenomenin sayfasına konuk olduklarında hepsi aynı şeyi söylüyor: Diplomasi ile bu sürecin halledilmesi lazım, işte diplomasiyi boş bırakmamalıyız, tansiyonu diplomasiyle düşürmeliyiz, problemleri diplomasiyle çözmeliyiz… Evet, tamam haklısınız da nedir bu diplomasi? He?
Birileri bu diplomasi denen şeyin sihirli değnek olduğunu düşünüyor galiba veya diplomasi dili diye söyledikleri şey Lozan’daki gibi ver kurtul, ver kurtul politikası.
Haklısınız, Akdeniz’deki gerginliği düşürmeliyiz, düşer de, bütün haklarınızdan vazgeçerseniz.
Yunanistan’ın ve Fransa’nın kestiği racona tamam derseniz, Libya’dan çekilirseniz, Ege’de 2805 km Akdeniz’de 1577 km kıyı şeridiniz olmasına rağmen, “Beni boş verin yaa, siz buyurun kafanıza göre takılın, bizde aradan sahilde oltayla balık tutarız.” derseniz Akdeniz’de gerginlik düşer. Güney sınırınızda Amerika’sı, İran’ı, Rusya’sı istediği terör devletini kursun, DAEŞ’i, PKK’sı, YPG’si cirit atsın burada, ben buralardan çekiliyorum derseniz.
Lozan’da sağır İsmet’in yaptığı gibi Musul’u, Kerkük’ü, Süleymaniye’yi İngilizlere hibe ederseniz, Karadeniz’den çıkaracağınız gazdan Bulgaristan’a pay verirseniz, komşularınızla hiçbir konuda problem yaşamazsınız.
Fransa, İngiltere, İtalya, Yunanistan; Kıbrıs’a ve 12 Adalara askeri yığınak yaparken sen böyle mal mal seyredersen birileriyle niye problemin olsun ki? Değil mi?
Kuzu sarması olursunuz bütün komşularınızla. Suriye’yle, Mısır’la, Yunanistan’la, Irak’la hatta Ermenistan’la bile yağ bal olursunuz.
Bahsettiğiniz diplomasi bu mu? He?
Rüzgâra, boş boş konuşmak yok, bu bıdı bıdı yaptığınız diplomasi dili nasıl olacak onu anlatın millete. Amerika ne derse onu mu yapalım? He? İngiltere veya Fransa ile böyle alçak masalarda ve öyle sidikli meczup gibi mahkûm sandalyesine oturup bize neyi uygun görürlerse ona mı razı mı olalım? He? Diplomasiden anladığınız, diplomasi diye zırvaladığınız şey nedir? Açık açık söylesenize.
Türkiye olarak Akdeniz’de, Suriye sınırında, Azerbaycan’da, Libya’da, Kıbrıs’ta bir diplomasi uyguluyoruz zaten. Sizi pek mutlu etmese de Türkiye’nin bir diplomasi dili, üslubu ve tarzı var artık ama dediğimiz gibi o eski pısırık, o ürkek diploması değil bu, yeni bir diploması duruşu var Türkiye’nin.
Bu memleketin derdiyle dertlenen, bu coğrafyanın dengelerini adı gibi bilen, hem hukuki hem de askeri alanda manevra kabiliyeti yüksek olan, kalbi, yüreği vatan diye çarpan bir ekibin yürüttüğü Türkiye modeli bir diploması var zaten. Hem de şimdiye kadar hiç olmayan bir cesaretle, ferasetle uygulanan bir diplomasi dili.
Akdeniz’de öyle köşeden beriden baş gösteren, kendi çıkarları doğrultusunda hesap kitap yapan, hakkı olmayanı talep eden bütün devletleri kendi yanınızda tutmanız mümkün değil. Kimisini alıştırırsınız kiminin sırtını pışpışlar sakinleştirirsiniz kimini de tehdit edersiniz. Kim hangi dilden anlıyorsa diplomasisi yani.
Bütün bunların hepsini de acele etmeden belli bir plan çerçevesinde yapıyor Türkiye.
Türkiye bir yandan askeri gücünü sahada kararlılıkla tutarken diğer yandan da masa başında çakallarla dans ediyor. Attığı her adımı uluslararası hukuk tabanında ve Birleşmiş Milletler’in o belirlemiş olduğu kurallar çerçevesinde atıyor Türkiye. Kural tanımayan, öyle her önüne gelene ayar veren, terör örgütlerini bir karabatak gibi istediği yerden boy göstertenlere karşı hem sahada hem arazide hem de masada mücadele veriyor Türkiye.
Türkiye hiçbir devletle ne Rusya’yla ne Almanya’yla ne Amerika’yla ne Fransa’yla ne İsrail’le ne Mısır’la ne İran’la ilişkilerini kestirip atmıyor, masadan da kaçmıyor, diyalog yollarını da devamlı açık tutuyor.
Türkiye attığı her adımla hem zaman kazanıyor hem de Fransa’yı, Mısır’ı, Yunanistan’ı hataya zorluyor, hataya. Tüm bunları yaparken de silahının ucunu devamlı gösteriyor.
Öyle ekranlarda, ötede beride, işte gazete köşelerinde ağzını burkarak konuşanlara deyin ki; bıraksınlar papağan gibi diplomasi, diplomasi diye masal okumayı.
Yunanistan’ın Dışişleri Bakanı çıkıyor, “Erdoğan bizim elimizde ne var onu gayet iyi biliyor.” derken diplomasi dili mi kullanıyor? He?
Bırakın öyle boş boş diplomasi, diplomasi, diplomasi demeyi. Eğer elinizde varsa bir tez, bir çalışma, bir bilgi, belge veyahut da ortaya atacağınız bir fikir varsa amasız, lakinsiz, fakatsız devletle paylaşın bunu yoksa ne anlama geldiğini bilmedikleri veya pek anlamadıkları diplomasiyi ustalıkla sergileyen yeni Türkiye’yi oturup izlesinler.
Ezcümle gölge etmesinler başka ihsan istemiyoruz.
Kalın sağlıcakla.