BEŞİKTAŞ’TAKİ UÇAK FABRİKASINI KİM KAPATTI? – 02 Eylül 2020
Ülkemizde gündem o kadar hızlı değişiyor ki bir açıklamanın, bir videonun üzerine düşünme, araştırma yapma, doğru mu yalan mı diye teyit etmeye zaman bile yok.
Bir haberin bayatlama süreci neredeyse bir iki saate düştüğü günlerdeyiz. İki saat önceki bir haberle alakalı veyahut da bir sözle alakalı bir şey yazacak olsan “Oooo o haber bayatladı bile, sen hala orada mısın? O haberin modası geçti.” gibi lafları duymak normal bir şey oldu.
Biz biraz gündemi geriden takip etsek de (hani gerici diyorlar ya bize) olanı biteni araştırıp, doğru yanlış süzgecinden geçirip anlatma derdinden vazgeçmeyeceğiz. Hani derler ya; geç olsun, temiz olsun.
CHP’nin Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu bir açıklama yapmış, belki görmüşsünüzdür videoyu. Meydanı boş bulmuş uçuyor mübarek. Yok yok yok hakikaten ben yanlış duydum herhalde deyip bir daha izledim, yetmedi geri alıp bir daha izledim, sonuç aynı. Diyor ki, “1940’lı yıllarda Türkiye Cumhuriyeti Devleti dünyaya uçak ihraç eden 5 ülkeden birisiydi. Onlar biliyorlar mı acaba bunu?” Kime diyorsa artık? Bunu biliyorlar mı diyor hatta Erzurumlu teyyo emmiye rahmet okutacak derecede coşan Kılıçdaroğlu, “Ve bunların nasıl yok olduğunu, kimler tarafından yok edildiğini biliyorlar mı acaba?” diyerek kendisini dinleyenlerin aklıyla dalga geçecek bir levela ulaşmış.
Bahsettiği şey daha doğrusu salladığı şeyin aslı şu: Nuri Demirağ ve ilk uçak fabrikası.
Türk havacılık tarihinin en önemli isimlerinden olan Mehmet Nuri Bey, Cumhuriyetin ilanından sonra Fransızların yarıda bıraktığı demiryolu projesinin başına geçiyor ve 1250 km demiryolu projesini tamamlayan milli ve yerli bir adamdı. Hani diyorlar ya 10. Yıl Marşı’nda, her tarafı demir ağlarla falan ördük diyorlar ya, heh bu işte o demir ağlar bunlar. Mustafa Kemal Atatürk de bu çalışmalarından bu gayretlerinden dolayı 1934’teki soyadı kanunu uygulamasında Mehmet Nuri Bey’e Demirağ soyadını vermiş.
Kurtuluş Savaşı’ndan yorgun çıkan genç cumhuriyetin ilk yerli paraşütünü bu adam yapıyor. İstanbul Boğazı’na bir köprü yapılmasını teklif eden ve o köprüyü de projelendirmeyi taahhüt eden, Keban’a büyük bir baraj yapılmasını teklif eden ve “Mademki istikbal göklerdedir, o zaman bu milletin semalarını bu milletin kendi uçaklarıyla ve kendi pilotlarıyla korumalıyız.” diyerek Beşiktaş’ta ilk uçak fabrikasını kuran girişimci ve vatansever bir adamdır Nuri Demirağ. Havacılık ve pilotluk eğitimi vermek için de Gök Okulunu kuruyor. Fabrikada ürettiği uçaklar için deneme pisti olarak da Yeşilköy’de koca bir alan satın alıyor. O zaman boş bir çiftlikti o eski havalimanının olduğu yer. Uçak üretimine başladı, Türk Hava Kurumu 12 uçak siparişi verdi. Bunun yanında İspanya, İran ve Irak’tan da sipariş almaya başladı ama ne olduysa 1941’le 44 arasında Amerika’dan 95 milyon dolarlık savaş malzemesi alma anlaşması yapıldıktan sonra oldu.
İlk önce Türk Hava Kurumu tarafından sipariş edilen uçaklar Eskişehir’deki deneme uçuşlarında yaşanan kaza sonucu ki bu kaza çevrede otlayan hayvanların piste çıkması sonucu olan bir kazaydı, işte bu kazadan sonra siparişleri iptal etti Türk Hava Kurumu. Medyada geniş yer buldu bu kaza işi, itibarsızlaştırıldı, dalga geçildi bu çalışmayla.
Tabii sonuç olarak da Nuri Demirağ’ın ürettiği uçaklar elinde kalınca dönemin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’ye mektuplar yazdı ama sağır İsmet onu da duymadı. Nuri Demirağ’ın uçak fabrikası çökmeye doğru giderken CHP bir hamle daha yaptı ve Nuri Demirağ’ın uçakları yurt dışına satmaması için hatta satamaması için birde kanun çıkardı.
Savunma sanayimizde ilk adım olan bu yerli ve milli uçak projesi baltalandı ve üretilen uçaklar da hurdaya satıldı. Fabrika kapandı dostlar. Gök Okulu yani pilotluk okulu da maalesef kapandı ve bir rüya başlamadan sona erdi, tıpkı Devrim Otomobillerinde olduğu gibi.
O dönem CHP’nin şeflik ve diktatörlük döneminin Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Zeki Doğan, Nuri Demirağ’a şu ibretlik sözleri söylemişti, “Amerikan yardımından bedava uçak almak varken, uçak fabrikasına sipariş versem bu millet beni asar, asar.” İşte böyle demişti, tam böyle söylemişti. İşte modern, özgürlükçü ve sözde Kuvâ-yi Milliye’ci kafa tam olarak da buydu. Üretme; Batı’dan, Amerika’dan al.
İşin garibi de dün bu milletin emeklerine, gayretlerine, heyecanlarına zincir vuranların çocukları bugün geçmiş karşımıza bize makara yapıyorlar, bizi ayakta uyutmaya, kandırmaya çalışıyorlar ama unuttukları bir şey var: Ne Türkiye eski Türkiye ne de bu millet sindirilmiş, korkutulmuş ve uyutulmuş bir millet. Anladınız mı şizofrenik palavracılar?
Ve hiç kimse unutmasın: Bu toprağın evlatları olarak bizler, yıllar önce yıldız sarayına gömdüğümüz öfkemizden, inancımızdan ve heyecanımızdan yeniden bir doğuş gerçekleştiriyoruz.
Arkanıza yaslanın ve izleyin.
Kalın sağlıcakla.