BİZ SANA BÜYÜK GELİRİZ MACRON! – 11 Eylül 2020
Beyin ölümü yakın tarihte gerçekleşmiş olan bu Fransız Cumhurbaşkanı Macron, unuttu demek ki ne olduğunu. Ne oldu? O küçücük boyundan lafları edemez herhalde. Çıldıracaklar, delirecekler, kuduracaklar. Dibine kadar, sonuna kadar, ölümüne kadar Erdoğan demek Türkiye demek ve bu zihniyetin ümüğüne yapışmak demektir.
Bir Fransız atasözü dermiş ki, “Hırsıza hırsız olduğunu unuttursanız size ahlak dersi vermeye kalkar.” Yazık, vallahi yazık. Beyin ölümü yakın tarihte gerçekleşmiş bu Fransız Cumhurbaşkanı Macron, unuttu herhalde ne olduğunu, hatırlamıyor belki de, aklı yetip de bilemiyor yoksa bu çapsızlıkla kalkıp da boyundan büyük o lafları etmezdi herhalde.
Hatırlatalım öyleyse, unutturmayalım Fransa’nın tarihindeki katliamları, sömürü ile kimlerin tepesine çöküp mazlum coğrafyadaki insanların kanını nasıl emdiklerini, yıllarca Afrika ülkelerini nasıl çiğ çiğ yediklerini, helikopterlerle inip oralardaki altınları, elmasları nasıl topladıklarını, Cezayir’de 1 buçuk milyon insanı neden ve nasıl katlettiklerini, Libya’daki savaş ortamının en büyük müsebbibinin Fransızların ta kendisi olduğunu, son yüzyıllık tarihin en büyük katliamı olan 800 bin kişinin öldürüldüğü Ruanda Soykırımı’nın belgelerini nasıl kaçırdıklarını hatırlatalım onlara.
Öyle hiç orta yollu bir ağız beklemesin kimse bugün bizden. Dün Abdülhamid’i devirmek isteyenler, “Bizim derdimiz Osmanlı’yla ya da Osmanlı Devleti’yle değil, bizim derdimiz Abdülhamid’le.” diyordu. Ne oldu he ne oldu? Abdülhamid’i devirdiler, devletimizi tam 42 parçaya böldüler. Bugün bak sen şu tesadüfe ki aynı ağızla konuşan Macron da, “Derdimiz Türkiye ya da Türklerle değil, bizim derdimiz Erdoğan’la.” diyor.
Vallahi de billahi de onlara, “Tarih tekerrürden ibarettir.” Dedirtmemek için dibine kadar, sonuna kadar, ölümüne kadar onlarla mücadele etmeye devam edeceğiz.
Derdimiz Irak değil Saddam’la düşmanız dediler, Irak’a çöktüler.
Libya’ya değil Kaddafiye düşmanız dediler, Libya’ya çöktüler.
Şimdi de derdimiz Türkiye ya da ya Türklerle değil, derdimiz Erdoğan’la diyorsunuz he?
Söyleyin o yerden bitme Macron’a:
Avrupa çağı bitti. “Erdoğan’ı devir, Türkiye’yi durdur” projeleri çöktü artık. Onlar Erdoğan’ı devirmeye kalktıkça biz onun etrafında öyle bir kenetleneceğiz ki çıldıracaklar, delirecekler, kuduracaklar.
Mevsim döndü artık, Bundan sonra biz yükseleceğiz onlar çökecek, biz genişleyeceğiz onlar daralacak, biz güleceğiz onlar ağlayacaklar. Onlar da iyi biliyorlar, onların ağa babaları da iyi biliyor, kuklacıları da kuklaları da şunu çok iyi biliyor ki; Erdoğan demek Türkiye demek, Erdoğan demek bu milletin ta kendisi demek, Erdoğan demek Myanmar’dan Doğu Türkistan’a, Afrika’dan Balkanlara, Doğu Akdeniz’den Karadeniz’e kadar bizim “Kızıl Elma” yürüyüşümüz demektir.
Erdoğan demek; evladını dağa kaçıranlara lanet okuyup terör sevicilerinin karşısına dikilen analar demektir.
Erdoğan demek; Kudüs hasretiyle yanıp tutuşan yürek demektir yürek.
Erdoğan demek; her türlü yaptırıma, tehdide, darbeye, operasyona, peşkeşe rağmen “Topunuz gelin ulan!” diyebilen milletin ta kendisi demektir.
Erdoğan demek; “Sen artık Özgürsün Ayasofya, şerefelerinden yükselen ezanlar sanadır Ya Rabb.” diyen ağzı dualı Anadolu demektir.
Erdoğan demek; emperyalist ve sömürgeci güçlerin inine çökmek ve bu zihniyetin ümüğüne yapışmak demektir.
Erdoğan demek; Türkiye artık bir muz cumhuriyeti değil, bir çadır devleti değil; tanıyacaksınız bu devleti, göreceksiniz ay ve yıldızı ve kabul edeceksiniz demektir.
Erdoğan demek; Dicle ve Fırat’ın kuzularını çakallara yedirmemeye ant içmek demektir.
Erdoğan demek; Alpaslan demektir, Yavuz, Fatih, Abdülhamid demektir.
Dünyanın ruhu, mazlumların umudu, zorbaların korkusu, insanlığın kurtuluşu demektir Erdoğan.
Erdoğan demek; bu toprakların vatan sevdalısı çocuklarına yazılan şiirler demektir.
Tasalanma yiğidim, zaman bizden yanadır, külümüzden yükselen duman bizden yanadır, demektir Erdoğan.
Erdoğan demek; bunların dedeleri Napolyon’un, “Bana Türklerden kurulu bir ordu verin, bütün dünyayı fethedeyim.” diye anlattığı peygamber ocağındaki elleri kınalı Mehmetçik demektir.
Erdoğan demek, Türk milleti demektir; Erdoğan demek, başkomutan demektir; başkomutan demekse milletin iradesi, bu memleketin kırmızı çizgisi demektir.
He bu arada Erdoğan demek böyle Recep Tayyip Erdoğan’ın kendisi demek değildir; Erdoğan demek, koca bir milletin bin yıllık tarihinin ete kemiğe bürünmüş hali demektir.
Söze bir Fransız atasözü ile başlamıştık, noktayı da bir Anadolu sözü ile koyalım:
Çakalların saltanatı aslanlar ayağa kalkana kadardır. Anladınız?
Kalın sağlıcakla.