İŞTE NEDEDİ! – 15 Aralık 2020
Pandeminin ilk günlerinden itibaren herkes yani tüm dünya, hepimiz anladık ki artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Ama bu eskisi gibi olmayacak lafı işte kafeye gidememek, konsere gidememek, ne bileyim kalabalık ortamlarda olamamak falan anlamında değildi sadece.
Eskisi gibi olmayacak şeyler aslında dünyadaki süper güç kavramı, olağanüstü hâl durumunda alınan aksiyon hızı, denge politikalarının bundan sonra nasıl ilerleyeceği, siyasetin dili, gündem okumalarına yaklaşımın artık nasıl olacağı ile ilgili bir kırılmaydı aslında.
Sahada ve masada yaşananları maalesef çabuk unutuyoruz, unutturmaya çalışıyorlar, milyonlarca lirayı reklama ve gündem olma çalışmalarına yatırıp bizi cambaza baktırmaya çalışıyorlar ama hatırlatmakta fayda var. Gerçekten fayda var ve tüm bunların üzerine de şöyle bir güzel “Ohhh!” çekme hakkımız da var.
Şöyle bir dönüp baktığınızda aklınıza geliyor mu? Şu son 1 yılın içerisinde virüsün hayatımızı etkilemesi dışında neler oldu gerçekten he? Sahiden günübirlik gündemler arasında konuşuldu gitti birçoğu ama gündelik hamleler değildi o ortaya konulanlar.
Gelin hep birlikte biraz “Ohhh!” çekelim.
86 yıldır şerefeleri mahzun kalan Ayasofya esaretinden kurtuldu artık. Sultan Fatih’in Ayasofya vasiyeti yerine getirildi, hayatları boyunca tek hayalleri Ayasofya’da secde etmek olanların torunları, çocukları veyahut da yakınları 24 Temmuz’u milat saydı ve akın akın koştu, kavuştu o kutlu mabede. İşte, “Ancak müminler kardeştir.” ayetinin sırrını etimizle, kemiğimizle bir kez daha gördük Ayasofya’dan yükselen ezan sesine sevinenlerin o dualarında.
Eeee hakkımızdır. Ohhh Ayasofya özgür artık, ohhh!
Hukuku ve uluslararası anayasayı çiğneyip tam 27 yıldır Ermenistan’ın Hiroşima’ya çevirdiği o Dağlık Karabağ kurtarıldı ve ait olduğu yere can Azerbaycan’a katıldı artık. Ağdam’da, Şuşa’da, Kelbecer’de, Düdükçü’de, Edilli’de, Ciraguz’da esaret bitti.
Bir oh çekmek hakkımızdır değil mi? Ohhh Karabağ artık Azerbaycan’ın, ohhh!
Sadece süper güç devletlerden duyduğumuz veya filmlerde gördüğümüz, kendi topraklarımızda, vatanımızda, denizlerimizde olduğunu söylemeye dahi cesaret edemediğimiz doğal gazımızı bulduk.
“Arayamazsınız!” dediler; sismik sondaj gemimizle kendi göbeğimizi kendimiz kestik, aradık.
“Bulamazsınız!” dediler; her türlü deneme sonrasında inancımızı, gayretimizi ve şevkimizi asla yıkmadan aradık ve bulduk.
Şimdi de “Çıkaramazsınız!” diyorlar; biz çoktaaan en derine daldık bile, en dipte süzülüyoruz ve çıkaracağız elhamdülillah.
Yine bir oh çekmek hakkımızdır. Ohhh denizlerimizdeki ilk doğal gazımızı bulduk elhamdülillah, ohhh!
“Ne işimiz var Libya’da, ne işimiz var Suriye’de, ne işimiz var Azerbaycan’ da…” demedik, durmadık, geri adım atmadık, haklı olanın yanında yer aldık.
Libya’ya asker gönderip üs kurduk, Somali’ye kadar uzandık, Akdeniz’de hakkımız olan bölgede İsrail’e az geride dur dedik, Fransa’ya ayar üstüne ayar verdik, Suriye deki Zeytin Dalı ve Fırat Kalkanı Harekâtlarında mücahit olup bir an olsun cepheyi boş bırakmadık, Pençe Harekâtlarıyla hedefimizin Kızıl Elma olduğunu herkese hatırlattık.
Kıbrıs’ta İHA, SİHA, TİHA ile deniz üssü kurduk. Güneydeki Rumlara mavi boncuk dağıtanları Ersin Tatar’la birlikte sandığa gömdük. Akdeniz’de hâkimiyet mesajını bir kez daha verdik.
Eeee yine hakkımızdır. Ohhh!
Kıbrıs’ta kapalı Maraş’ı bile açtık.
Tüm bunlar “Yurtta sulh, cihanda sulh!” kavramının içini boşaltmaya gönüllülerin anlayabileceği hamleler değildi. Dünyanın siyasi ve askeri dengelerini ülkemizin lehine çevirecek nokta atışı tarihi hamlelerdi bunlar.
Onun için bir oh çekmek hakkımızdır. Ohhh, Türkiye denizde ve karada yeniden var artık.
Evlatlarını dağa alıp götüren hainlerin kapısında ant içip yavrularını bekleyen Diyarbakır analarının yanında nöbete durduk.
HDP ile iş birliğini saklayan, kapalı kapılar ardında bir oy için özünü ve kimliğini satan o tatlı su demokratlarının gerçek yüzlerini herkese belge belge anlattık, ifşa ettik.
Onun için bir oh çekmek hakkımızdır. Ohhh, terörist ve PKK tezgâhlarını kazdıkları hendeklere gömdük.
Yani dostlar, devlet sadece virüsle uğraşmaz, devlet günlük siyasetin içinde otoritesini harcatmaz. Büyük devletler kısa vadeli adımlar atmaz ve ucuz siyasi polemiklere de girmez ama vaktini bekler her şeyin. Kışı geçirir ama yediği ayazı unutmaz devlet.
Ve 21. yüzyılda iddialarını ve siyasetini bu kadar net ve açık bir şekilde ortaya koyan tek devlettir Türkiye.
Neden mi?
Türkiye Akdeniz’de var.
Türkiye sonuna kadar her türlüsünden PKK ile mücadelede var.
İçeride ve dışarıda FETÖ kuklalarını tasfiye etmede yine var.
Ermeni iddialarına boyun eğmemeye ve herkesle şeffaf bir şekilde yüzleşmeye yine var.
Kıbrıs’ın savunmasında var.
Milli enerji ve savunma politikasında var.
AB odaklı bölme ve bölünme planlarının karşısında durmada yine var.
Libya ile Afrika’ya kadar uzanma stratejisinde yine Türkiye var.
Milli dış politikada etiyle, kemiğiyle, ordusuyla, milletiyle… Var oğlum var, aslanlar gibi var hem de.
Şimdi de Amerika çıkmış, bize CAATSA yaptırımlarını uygulayacakmış. Savunma sanayii başkanımızı, işte mühendislerimizi, savunma sanayi şirketlerimizi hedefe koymuşlar. S-400’leri geri verin, bizim dediğimizden çıkmayın diyorlar.
Telaşa gerek yok, bu durum beklenen bir durumdu. Amerika’nın bunu yapacağını biliyorduk ve ona göre hazırlık yapıyorduk zaten. Teknoloji transferi epey zamandır yapmıyoruz Amerika’dan, en ileri teknoloji güdümlü füzeleri e yapıyoruz zaten, donanmamız dünyaya meydan okuyacak teknoloji ve güce sahip. İHA’lara, SİHA’lara, AKINCI’lara, atak helikopterlerine, kirpilere girmiyorum bile.
Hani kötü komşu adamı ev sahibi yapar derler ya, neye ihtiyacımız varsa 7’den 70’e kendimiz yapıyoruz ve daha da iyilerini yapacağız.
Eee bu kadar şeyin üzerine şöyle derin derin, iliklerimize kadar bir ohhh çekmek hakkımızdır değil mi?
Ohhh! Çünkü Türkiye var.
Kalın sağlıcakla.