SAHABEYE DE Mİ DİL UZATIYORSUNUZ SİZ! – 25 Ekim 2020

Tam Arkadaşına Göndermelik Video Kare

Gün geçmiyor ki bu memleketin alnı secdeye değen kesiminden oy koparabilmek için aslını gizleyerek çeşitli rollere bürünen bir CHP’li, dine olan bakış açısını, milletin kutsal değerleriyle ilgili düşüncelerini yani aslında kafasının içindeki zihniyeti, bir şekilde ifşa etmesin.

Bildiğiniz gibi Kemal Kılıçdaroğlu liderliğindeki CHP yönetimi, son yıllarda sağ seçmenden de oy alabilmek için çeşitli şirinliklere başvuruyor.

Kendi seçmeniyle kazanma ihtimali olmayan yerlerde sağ kökenli isimleri devşirerek aday göstermekte en fazla kullandıkları yöntemlerden biri. Bunu da ilk olarak 2014 yılındaki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Erdoğan’ın karşısına eski İslam İşbirliği Teşkilatı Başkanı Ekmeleddin İhsanoğlu’nu koyarak denediler. Ekmek için Ekmeleddin ama olmadı.

Daha sonra eski milli görüşçülerden Mehmet Bekaroğlu, Abdüllatif Şener gibi isimleri partiye alıp, CHP’nin milletvekili yaptılar ama onların da hali ortada. Mevsimi geçmişlerden de bir cacık olmadı.

Baktılar ki hem sağda devşirebilecek, milletin itimat ettiği, eli yüzü düzgün biri yok hem de istedikleri etkiyi de yapamıyorlar bu sefer kendi zihniyetinin temsilcileriyle böyle dini hassasiyetleri varmış gibi rol yapma taktiğine geçtiler.

Mesela 2018 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde mecburen aday göstermek zorunda kaldıkları Muharrem İnce, Kahramanmaraş mitinginde 15 yaşından beri her gün cuma namazı kıldığını söyledi.

Adamdaki zekâya bak ya. 5 vakit namazla falan uğraşmıyor. Her gün cuma kılarak sevabı toptan alıyor. Ulan bizim niye gelmedi aklımıza bu ya?

2019 yerel seçimlerinde işi biraz daha ileriye taşıdılar. İstanbul’da aday gösterdikleri kişi, Eyüp Sultan Camii’nde Yasin okudu. İftar sofralarından Saadet Partili ailelerle pozlar verdiler.

Anlaşılan o ki cuma namazı, Kur’an, Yasin derken önümüzdeki ilk seçimde Kemal Kılıçdaroğlu önce Kur’an-ı Kerim’i bir güzel hatmedecek ardında da birde bir umre çaktı mı tamam bu iş inşallah!

Tabii bu tezgâhlara bazı tatlı su muhafazakârları düşmüş olabilir ama biz yutmadık, istesek de yutamayız zaten. Çünkü biz bunları istiklal mahkemelerinden, Türkçe ezanlardan, 28 Şubat’taki o zulümlerden, ordu göreve yürüyüşlerinden, cumhuriyet ve laiklik mitinglerinden, müezzin tartaklamalarından, tank alkışlamalarından, en sonda Cumhuriyet gazetesinin Peygamberimize hakaret edilen, karikatür olarak çizilen dergileri ücretsiz dağıtmalarından tanırız.

Yapılan tüm bu PR çalışmalarına rağmen sahip oldukları o gerçek zihniyeti illaki ortaya döken birileri çıkıyor. Saklayamıyorlar. Alışmamıza don durmaz derler ya, o hesap.

Dinimize ve milletimizin kutsal değerlerine o kadar uzaklar ki kırdıkları potun, söyledikleri sözün nereye gittiğinin bile farkında olmuyorlar.

Allah’tan korkmadıklarını biz biliyorduk ama bir kere de kendi ağızlarından duyunca aklımızdaki soru işaretleri kalktı ortadan.

Şimdi bu aralar seslerinin çıkmadığına bakmayın ha. İslam ve başörtüsü düşmanlığı iliklerine kadar öyle bir işlemiş ki bunların, aah bir fırsat bulsalar neler yapacaklar da fırsat bulamıyorlar.

İslam’a düşmanlıkları o kadar ileri boyuta ulaştı ki artık sahabelere dil uzatacak kadar hadsizleştiler ve alçaldılar. Evet, CHP Genel Merkezi danışmanlarından Mücahit Avcı’nın yaptığı son terbiyesizlikten bahsediyorum.

AK Parti Gençlik Kolları’nın hazırladığı bir klip vardı. O özel klipte gençlere “Sen Mus’ab bin Umeyr’sin” diye seslenilmesine takılan bu CHP’li danışman, AK Parti’ye muhalefet yapacağım diye Mus’ab bin Umeyr gibi malını ve canını İslam’a ve Peygamberimize adamış olan şehit bir sahabeye dil uzatacak kadar küçüldü bunlar.

Dedik ya dinimizden o kadar bihaberler ki, sahip olduğu bütün malı ve mülkü İslam davası için elinin tersiyle itmiş Mus’ab bin Umeyr gibi bir sahabeyi bile Müslüman olmadan önceki hayatıyla değerlendiriyorlar.

İsterseniz gelin “yürüyen ilk Kur’an” olarak da bilinen Uhud’un şerefli sancaktarlarından biri olan Mus’ab’dan kısaca bahsedelim:

Mus’ab bin Umeyr, hem annesi hem de babası tarafından Kureyş’in asil ve zengin bir ailesine mensuptu. Gayet rahat bir hayat süren Musab, orta boylu, güzel yüzlü, nazik, yumuşak huylu, son derece zeki ve güzel konuşan bir gençti.

Bütün bu rahatlıklara rağmen kalbinde büyük bir boşluk hisseden Musab bin Umeyr, sevgili Peygamberimizin Mekke’de İslam’ı anlattığı Erkam bin Ebi’l-Erkam’ın evine gitti Mus’ab ve Resulullah’ı görür görmez Müslüman oldu Mus’ab.

İslamiyet’i kabul ettiği an hayatı birdenbire değişti. Eski servet ve zenginliğin yerini de fakirlik aldı. Ailesinin yapmadığı eziyet kalmadı Mus’ab’a. Onu dininden döndürmek için evlerindeki bir mahzene hapsederek günlerce aç ve susuz bıraktılar. Arabistan’ın o yakıcı güneşi altında ağır ve tahammülü zor işkenceler yaptılar ona. Fakat Mus’ab bin Umeyr, bu ağır ve acımasız işkenceler karşısında sabır ve sebat göstererek asla dininden dönmedi.

Resulullah’ın izniyle iki defa Habeşistan’a hicret eden Mus’ab bin Umeyr, belli bir zaman Habeşistan’da kaldı, daha sonra geriye dönüp tekrar Peygamberimizin yanına geldi. Onun halini gören Resulullah’ın gözleri yaşla doldu. Hazreti Ali’nin anlattığına göre, zenginlikler ve bolluk içinde büyüyen o gencin üzerinde yamalı bir elbiseden başka hiçbir şeyi yoktu.

Mus’ab bin Umeyr, aynı zamanda İslam’ın ilk öğretmeniydi. Peygamberimizin emriyle Medine’ye giden Mus’ab, Müslüman olan Medinelilere (o zaman ki adı Yesbir) Kur’an-ı Kerim okumayı, İslamiyet’in emir ve yasaklarını öğretti, namazlarını kıldırdı Medinelilerin.

Bedir Savaşı’nda büyük bir gayret ve kahramanlık gösterdi Mus’ab bin Umeyr, Uhud Savaşı’nda da sancağı hiç kimseye bırakmadı.

Müşrik ordusundan İbn-i Kâmia, Peygamberimize saldırırken karşısına dikilen Mus’ab bin Umeyr, kılıç darbeleriyle iki elini kaybetti. Buna rağmen sancağı yere düşürmedi ve İslam sancağını kesik kollarıyla göğsüne bastırdı ve vücudunu da Peygamberimize siper etti. İbn-i Kâmia’nın, sapladığı bir mızrakla yere yıkılan Mus’ab bin Umeyr, savaş meydanında şehit oldu.

Uhud meydanının mis kokulu şehidi olan Mus’ab’ı saracak kısa hırkadan başka hiçbir şey bulunamadı. Mekke’nin en zengin iki ailesinden birinin çocuğu olan Mus’ab bin Umeyr’in örtünecek kefeni bile yoktu. Vücudunun üst tarafı hırkayla ayak tarafı ise otlarla örtülerek defnedildi.

İşte Mus’ab bin Umeyr böyle biriydi. Anam babam sana feda olsun ya Resulullah sözünün vücut bulmuş haliydi Mus’ab bin Umeyr. CHP’lilerin zannettiği ya da göstermek istediği gibi şatafatı ve gösterişli giyinmeyi seven biri değildi Mus’ab bin Umeyr.

Onun gibi mübarek bir zata, “Bu dönemde yaşasaydı ihale takipçisi olurdu.” diyecek kadar çirkinleşen bu zihniyeti iyi tanımak lazım.

O kokuşmuş zihniyetin iftar sofralarından verdikleri pozlara, “Zulüm 1453’te başladı” sloganının ardından sergiledikleri o çakma Fatih tablosuna ve süslü sözlerine kanan iyi niyetli vatandaşlarımıza gelsin bu video.

Belki Allah ve Resul’ünü, Kur’an-ı, sahabeleri savunurken parti rozetlerini bir kenara bırakırlar. En azından temennimiz böyle.

Dostlar Mus’ab bin Umeyr’i tanımayan birçok kardeşimiz var. Bu videoyu arkadaşlarımıza göndererek en azından Mus’ab bin Umeyr’in kim olduğunu ve nasıl bir hayat yaşadığını onlar da öğrenmiş olurlar.

Kalın sağlıcakla.