18 EKİM DERKEN NEYİ KAST EDİYORDU? – 20 EKİM 2021
Dün bir bildiri yayınlanmış. Bu aralar zaten bildiri yayınlamak maşallah bir moda oldu. Erken kalkan eline kalemi kâğıdı alıyor ve Türkiye Cumhuriyetine, bu ülkenin vatandaşlarına talimat içeren, rota belirleyen bir metin yazıyor. Sonra 10 tane, 30 tane, 40 tane yazar, akademisyen, sanatçı, aydın, gazeteci, emekli asker, diplomatı, hukukçusu… Altına ismini yazıyor, imzalıyor. Hoop bir bildiri… Yani ülkeyi hizaya sokmaya çalışıyorlar.
Yine öyle yaptılar; Amerika, Almanya ve Fransa’nın da aralarında bulunduğu tam 10 ülkenin büyükelçisi “Osman Kavala” özneli bir bildiri yayınladı. Bildiride “Osman Kavala’yı hemen serbest bırakın, AİHM’nin kararlarını hemen uygulayın.” diyorlar.
Önceden bu tarz açıklamaları sadece Amerika yapardı, şimdi gücü yetmiyor galiba, böyle mahalleden bütün arkadaşlarını toplayıp gelmiş. Bak diyor biz ne kalabalığız, ona göre verdiğimiz talimatlara uy falan diyor galiba. Cumhurbaşkanımız topunuz gelin demişti ya, bunlarda ne var ne yok toplanıp gelmişler. Çok güzel ama atladıkları bir şey var. “Eski çamlar bardak oldu” diye bir atasözü vardır bizde yani dünün devleri o koca koca çamlar, bugün küçük birer obje yani bardak oldu. Budur atasözünün anlamı. 🙂
Yani işler değişti. Ne bu 10 tane devlet eski alikıran baş kesen ne de bu ülke öyle birileri hapşırdığı zaman böyle darma duman olacak bir ülke! Bu 10 ülke sosyal medya hesaplarından bildiriyi yayınlayınca hemen Büyükelçiler, Dışişlerine çağrıldı ve aklınızı başınıza devşirin dedi. Burası bir hukuk devleti, bizim iç işlerimize karışamazsınız dendi kendilerine ve devam eden bir davaya rota çizmek, mahkemeye talimat vermek anayasamıza göre suçtur dendi kendilerine. İşinize bakın dendi. Bu süreci yakından takip edeceğiz yani bu 10 ülke kendi isteklerine uymayan Türkiye’yi yaptırımlarla zapturapt altına almaya mı çalışacak yoksa Türkiye bu 10 büyükelçinin yaptığı bu hadsiz ve hukuksuz açıklama sonrası bu büyükelçileri istenmeyen adam ilan edip, bu ülkeden ayrılmalarını mı sağlayacak bunu önümüzdeki günlerde göreceğiz.
Biz olayın başka bir noktasındayız yani olayın öznesine, meşhur Osman Kavala’ya çeviriyoruz objektiflerimizi. Şimdi geçen gün bu Osman Kavala’yla alakalı bir video çekmiştim. Orada da demiştim, “Ya bu adam kimmiş ya? Arkadaş hakikaten kimmiş bu? Öyle ilişkiker, öyle devletler, öyle adamlar çıkıyor ki aklın durur. Öyle bir adam ki bu Osman Kavala onun kuyruğuna bastığınız zaman ses Amerika’dan, Almanya’dan, Fransa’dan hatta okyanus ötesinden ve hatta Cumhuriyet Halk Partisinin Lideri’nden geliyor ses. Hatırlıyorsunuzdur, CHP Genel Başkanı geçen hafta çıktı kürsüye grup toplantısında, “Osman Kavala’nın suçu ne? Birisi bana açıklasın.” dedi. Selahattin Demirtaş’ı da ekledi cd bu konuşmasına ama onu başka zaman anlatırız. Şimdi bu “Osman Kavala’nın suçu ne, niye hala hapiste?” diye sordu Kılıçdaroğlu.
Aslında Kemal Kılıçdaroğlu bu Osman Kavala meselesini, onun kim olduğunu, neler planladığını ve neler yaptığını en iyi bilen kişilerden bir tanesi. Onun için, Kılıçdaroğlu bu soruyu öğrenmek için sormuyor. “Hani ne yapmış bu adam, suçu ne? Bilen varsa birisi söylesin, ben de öğeneyim .” Bunu hesap sorar bir tonlamada soruyor! Biz yine iyi niyetli bakarak yapmış olduğumuz bu videoda işte Osman Kavala’nın kim olduğunu, bu ülkede neler yapmaya çalıştığını, kimleri fonladığını, kimlerle hangi buluşmaları, hangi toplantıları yaptığını böyle tek tek anlattık. Gezi sürecinden 17-25 Aralık kumpas günlerine, Artvin eylemlerinden Hendek olayları zamanında ki tutumlarına ve 15 Temmuz darbe girişimi esnasında neler yapmaya çalıştığına kadar hepsini anlattık. İstanbul’da bulunan Cezayir restoranında neler olduğunu, hani MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin terör sevici kebapçı dediği var ya, işte bu restoran. Bu restoranda kimlerle buluştuğu, kimlerle ne toplantılar yaptığı, o toplantılardan sonra ne gibi bildiriler okunduğu, yapılan açıklamaların ne olduğu ve o restoranda kimlerin hangi özel kutlamalar yaptığını tek tek anlattık. Dedim ya, bir önceki videoda anlattım onu. Merak eden YouTube kanalımdan izleyebilir. Türkiye özellikle 2010 yılından itibaren yani son 10-12 yıldır zorlu bir sürecin içerisinden geçiyor. Hem siyasi hem ticari hem askeri hem de diplomatik bir mücadelenin içerisinde. Bunun yanında pandemi ve pandemi şartları da işin tuzu biberi oldu. Gerçekten çok zor bir sürecin içerisindeyiz. Hem de öyle böyle bir mücadele değil yani benim diyen ülkelerin baş edemeyeceği çetin bir süreç ile boğuşuyor Türkiye!
Bu kadar olayın yanında bizden yana mı ayıdan yana mı olduğu belli olmayan, yakalarında Atatürk rozetiyle Yunan’a, Amerika’ya dün sövdükleri ama bugün sevdikleri İran’a selam çakan, manda olmayı özgürlük zanneden ve aynı zamanda da algı konusunda uzman olan bir muhalefetle mücadele ediyoruz. İşte bu sözde demokrasi goy goyu yapan CHP’nin Genel Başkanı bir video çekmişti. İzlemişsinizdir onu. Devlette görev yapan bütün bürokratlara aba altından sopa göstererek değil, açık açık aleni bir dille tehditler savurmuştu. Videoda, “İşleri durdurun, itiraz edin, isyan edin…” diyordu memurlara, bürokratlara. Bu muhalefettekiler ne hukuk takıyorlar ne demokrasi dinliyorlar ne de devlet terbiyesinden haberleri var. Erdoğan nefretinden dolayı gözleri kör olmuş bir kitleyi almışlar arkalarına, zorbalıkla bu ülkenin yönetimini ele geçirebileceklerini düşünüyorlar yani akıl tutulmasına yakalanmış bu muhalifler ve buldukları her mecradan da tehdit ediyorlar, iftira atıyorlar, yalan söylüyorlar ve takiye yapıyorlar.
Bu tehdit videosuyla alakalı da geçen gün bir video çektim, onun için detaylı bir şekilde anlatmayacağım ama bu videonun içeresinde bir ayrıntı var ki dün yayınlanan o 10 büyükelçinin bildiri metnini görünce o ayrıntı daha da bir anlam kazandı bende. Önüne geleni tehdit ettiği videosunda diyor ki Kılıçdaroğlu, “18 Ekim Pazartesi bir milattır.” yani 18’inden önce ne yaptın yaptın ama 18’inden sonra hiç kimseyi affetmem diyor. Aslında Kemal Kılıçdaroğlu’nun bu tarih vererek yaptığı konuşma başlı başına bir tezat, çünkü daha önce Cumhurbaşkanı Erdoğan bu 17-25 Aralık FETÖ’yle mücadele için bir milattır dediğinde bu Kılıçdaroğlu neler söylemişti neler… Eleştirmişti Tayyip Erdoğan’ı, şimdi kendisi 18 Ekim diye bir tarihi milat gösteriyor. Ne diyeceğiz ki?
Deveye sormuşlar ki boynun neden eğri? O da demiş ki nerem doğru ki? Onun için Kılıçdaroğlu’nun neresi doğru ki biz de tutup bunun üzerine, bu tarih vermesi üzerine konuşacağız? Neyse…
Erdoğan’ın dediği 17-25 Aralık aslında böyle kripto olan bukalemun gibi girdiği her ortamın rengine bürünen ve gerçek yüzlerini, gerçek niyetlerini gizleyen bir örgütün ifşa olduğu ve herkesin tarafının ayan beyan görüldüğü bir operasyondan sonra bu tarihi milat olarak göstermişti yani Cumhurbaşkanı şunu demişti:
“Bunun öncesinde belki bilmiyordunuz, belki kandırılmıştınız, belki iyi niyetiniz, inançlarınız, değerleriniz nedeniyle kullanılmıştınız. 17-25 Aralık bir milattır.” demişti de bu Kılıçdaroğlu niçin 18 Ekim’i milat gösterdi he? Yani 18 Ekim’in özelliği ne? Ne oldu veya ne olacak 18 Ekim’de de bu öncesi-sonrası moduna geçtik diye düşünüyorduk ki Türkiye’deki muhaliflerin ağababaları dün girdi devreye. Sosyal medya üzerinden de ortak bir bildiri yayınlayarak Türkiye’ye aslında bir balans ayarı vermeye yeltendiler. Ya Türkiye dediklerini yapacak ya da bu hükümet düşecek. Ondan sonra ne olacak? Kenarda bekleyen Kılıçdaroğlu da hooop başa, koltuğa geçecek. Sonra? 18 Ekim’den öncesini affedecek, sonrasını cezalandıracak. Ne kadar aciz bir durum değil mi? Yani Türkiye’deki muhalefetin kulağına bir şeyler üfleyenler 18 Ekim’den sonra işler değişecek demiş bunlara galiba. Bunlar da ne etsin, derler ya umut fakirin ekmeğidir; bunlar da inanmışlar kulağına fısıldayanlara.
Şimdi dedim ya önümüzdeki süreçte bu 10 büyükelçinin yayınladığı bildirinin akıbetini, sonuçlarını hep birlikte göreceğiz. Bu işin siyasi, hukuki, ekonomik, diplomatik etkilerini, tepkilerini yakından takip edeceğiz. Bu iş ne olur, nereye varır bilmiyorum ama bildiğim şey şu:
Önümüzdeki süreçte sular daha da ısınacak, 100 yıldır bu coğrafyada etimizle kemiğimizle verdiğimiz mücadeleyi bir maç olarak adlandırırsak, bu maçın finaline yani sonuna adım adım yaklaşıyoruz. Bu finale yaklaştıkça da bugüne kadar maruz kalmadığımız, daha önce hiç görmediğimiz, tecrübe etmediğimiz bir saldırıyla, bir taarruzla ve bir tazyikle karşı karşıya kalacağız. Bizi tekrar en başa döndürmeye çalışıyorlar, bedeller ödeyerek kazandığımız haklarımızı elimizden almaya çalışıyorlar. Onun için bu milletin geleceğini tahakküm altına almaya çalışan, mahallemiz yanarken afişte gibi ruj tazeleyen, esir olmaktansa ölmeyi şeref biliriz diyen ekmeksiz, susuz, parasız pulsuz yaşarız ama vatansız asla diyen bir milleti öyle videolardan tehdit eden, teröristlerle fidan diken, poz veren, onlarla çay kahve randevusu ayarlayan kim varsa, onları anladıkları dil hangisiyse o dilden konuşacağız ve birileri istese de istemese de bu ülkeyi hak ettiği noktaya getireceğiz dostlar.
Hani diyor ya Üstat:
O gün bir kanlı şafak gökten üflenen ateş,
Birden, dağın sırtında atlılar belirecek, atlılar put şehrine gediklerden girecek
Bir şehir ki; orada insan ayaküstü leş, yalnız iman ve fikir, ne sevgili ne kardeş.
Bir akıl gelecek ki akıllar delirecek ve bir devrim, evvela devrimi devirecek…
Onun için dostlar yapmamız gereken safları bozmadan ve Allah’tan başka da hiç kimseden korkmadan beklemek.
Hazırız, bekliyoruz. Çünkü biliyoruz ki yarın elbet bizim, elbet bizim olacak.
Kalın sağlıcakla.