AKİF SADECE MARŞ YAZMADI – 12 Mart 2021
“Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.”
Bu ne güzel bir duruştur değil mi? Bu ne güzel bir meydan okumadır, ne güzel bir sesleniştir bu. İmanla yoğrulmuş, zalimle boğuşmuş, kor ateşlerin tavında dövülmüş bir yürekten çıkan ne kadar cesur sözlerdir bunlar.
Merak ediyorum dostlar, acaba dünyada var mıdır bu kadar güzel ifadelerle başlayan başka bir millî marş? Hiç zannetmiyorum. Zaten bana göre, biz dünyanın en stratejik, en kilit, en verimli vatanının yanında dünyada en anlam dolu sözlerle yazılmış millî marşına ve en güzel bayrağına sahibiz… Şöyle dönüp bir bakın, dünyanın önde gelen ve tarihi köklere sahip ülkelerin bayraklarına… Hepsi birbirine benziyor. Çekmişler alt alta veya böyle yan yana 3-4 tane çizgi, ondan sonra her birini farklı renklere boyamışlar, sonra da almışlar asmışlar bayrak diye. Bir de bizim bayrağımızdaki sembollere, inceliklere, duruşa bir bakın. En önemlisi de anlama, manaya bakın. İnsan böyle gökyüzünde dalgalanışını görür görmez yüreğinde bir sıcaklık hissediyor, göğsü gururla kabarıyor adeta bizim bayrağımıza bakınca.
Hele İstiklal Marşımız? O zaten bambaşka bir hikâye. 10 kıta ve 41 mısradan oluşan ama taşıdığı anlam, satırlarına işlenen mana ve duygu yüzlerce sayfalık bir kitapta bile zor anlatılır.
Evet dostlar, bu sene Milli Şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un vatan ve bayrak sevgisiyle kaleme aldığı İstiklal Marşımızın kabulünün 100. yılı. Bundan tam bir asır önce bugün, kürsüde ilk kez okunduğunda ilk Meclis’te dakikalarca ayakta alkışlandı, tam 3 kez üst üste okundu. Sarsıldı adeta Meclis. Gözyaşları eşliğinde coşkulu alkışlarla kazındı bir milletin kalbine bu marş.
Merhum Mehmet Akif, öyle bir marş bıraktı ki bize, onu sadece belirli törenlerde okuyup geçersek, melodisine ritmine takılıp da ifade ettiği ruhu ıskalarsak büyük haksızlık etmiş oluruz. Çünkü İstiklal Marşı sadece bir marş değil, aynı zamanda milleti yeniden ayağa kaldırmayı, unuttuğu değerleri hatırlatmayı amaçlayan bir manifestodur. İstiklal Marşı sadece o dönemde yaşayan insanlara da hitap etmez. Milli Mücadele döneminde yaşanan o zorlukları görmeyen, yapılan fedakârlıkları bilmeyen, vatanın hangi şartlarda ve nasıl kurtarıldığını anlaması zor olan gelecek nesillere de sesleniyor aslında. Yani bizlere ve bizden sonra gelecek çocuklarımıza seslenen zaman ve mekanın ötesine dokunan bir mülk-i tapudur İstiklal Marşı.
Mesela “Korkma!” diye başlamış mısralarına Mehmet Akif. Korkma, bu topraklarda tüten en son ocak sönmeden yani kalan son insan ölmeden bu vatana hiç kimse sahip olamayacak ve hiç kimse bu geminin kaptan köşkünü eline geçiremeyecek ve en önemlisi de şehitlerimize örtü olan, gelinlerin duvağına eş tuttuğumuz bu bayrak göklerden inmeyecek. Tek bir kişi dahi kalsa o kişi bu vatanı savunacaktır ve biz son nefesimizi vermedikçe hem ezanlar minarelerden susmayacak hem de o al sancak gökyüzünde bir yıldız gibi parlayacaktır evelallah!
Ve devam ediyor Mehmet Akif:
“Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!”
Burası çok önemli. Öyle kuru kuruya özgürlük, bağımsızlık, hürriyet mavalları savuranlar iyi okusunlar bu mısraları. Bu satırların manası; bu millet, varoluşundan beri bağımsız ve özgür yaşamıştır ve hiç kimsenin kuklası, hiç kimsenin taklitçisi de olmamıştır. Uşak olmaktansa, tutsak olmaktansa ölmeyi şeref sayan bir duruşun haykırılmasıdır bu mısralar ve bundan sonra da kıyamete kadar bu değişmeyecektir. Bizi boyunduruk altına almak isteyenlere yani Anadolu’nun ruhunu bilmeyenlere çıldırmış olmalı galiba diyor şair ve o dönemdekine yani o Kuvayi Milliye ruhu ile kurtuluş mücadelesi verdiğimiz günlere benzer bir bağımsızlık mücadelesi verdiğimiz bugünlerde, bu cümleleri kafamıza mıh gibi çakmalıyız. Özellikle de, Türkiye’nin yaptığı her hamle sonrası karşısına dikilen ülkelerle aynı tarafta duran, onlarla ağız birliği yapan ve onların tezlerini kendi ülkesine ve kendi milletine karşı kullanan içimizdeki gafiller, tekrar ve tekrar okumalı bu mısraları. Belki iktidar karşıtlığıyla kör olan gözleri açılır, kalplerindeki o haset o nefret bir nebze de olsa azalır da ülkelerinin hayrına olan işlere karşı çıkmazlar. Neyse…
Devam ediyor Akif:
“Garb’ın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar;
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,
“Medeniyet!” dediğin tek dişi kalmış canavar?”
Bu sözler sanki kurtuluş mücadelesi için değil de bugün için yazılmış gibi, öyle değil mi? Aynı o dönemde olduğu gibi yine vatanımıza göz dikenler, tek başlarına emellerine ulaşamayacakları için bir araya gelip üzerimize çullanmaya çalışıyorlar. Karabağ’da, Suriye’de, Doğu Akdeniz’de, Libya’da, Ege’de yaşananlara bir bakın. Adeta “siz hepiniz, ben tek” diye meydan okuyoruz yedi düvele. Mehmet Akif’in de dediği gibi, Batı medeniyeti bizim için tek dişi kalmış bir canavar gibidir. Diledikleri kadar ulusunlar, saldırsınlar, çelik zırhlarıyla korunsunlar. Boşuna… Bizim iman dolu göğsümüz, hepsinin üstesinden gelecektir ve de geliyor elhamdülillah!
Bir başka mısrada Akif diyor ki:
“Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma sakın;
Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın.
Doğacaktır sana vadettiği günler Hakk’ın…
Kim bilir, belki yarın belki yarından da yakın.”
Bugünlerde ülkece çeşitli sıkıntılarla boğuşuyoruz ve tüm dünyada olduğu gibi koronavirüs salgını tüm düzenimizi alt üst etti. İş yerlerimiz ya kapandı ya da faaliyetlerine ara vermek zorunda kaldı ve bu durum da işsizliği ve geçim sıkıntısını beraberinde getirdi. Üstüne bir de ardı arkası kesilmeyen o ekonomik saldırılar devam edince hepimiz girdik bir dar boğaza. Nefes almakta zorlanıyoruz ve bu durumu fırsat bilen düşman ve içerideki o iş birlikçileri de tabii boş durmuyorlar. Türkiye’yi köşeye sıkıştırıp, istedikleri hizaya getirmek için ellerini ovuşturuyorlar ve her türlü alçaklığı düşünüyor, planlıyor ve uyguluyorlar. Aynı Akif’in dediği gibi, hayasızca bir akın yapıyorlar üzerimize. İşte biz buna karşı durabilirsek, yurdumuza alçakları uğratmamak için kendimizi siper edebilirsek, Allah’ın bize vaat ettiği zafer günü yarından bile yakın olabilir dostlar.
“Bastığın yerleri ‘toprak!’ diyerek geçme, tanı!
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır atanı;
Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı.”
Sizi bilmiyorum ama bence İstiklal Marşımızın en can alıcı bölümü burası yani 6. kıta. Toprakla vatan arasındaki fark bundan daha çarpıcı bir şekilde nasıl anlatılabilirdi inanın hayal bile edemiyorum. Yurt, vatan, öyle sıradan bir toprak parçası değildir. Bu topraklar yüz binlerce, belki de milyonlarca şehidin kanlarıyla sulanarak bu günlere gelmiştir ve o şehitlerin hepsi de bu toprakların altında yatıyor. O yüzden bu ülke için attığımız her adımda, söylediğimiz her sözde atalarımızı, ecdadımızı incitmekten çekinmeliyiz ve onların bize bıraktığı bu eşsiz mirasa halel getirmemeliyiz. Söz konusu eğer vatanımız olduğunda bir kuyumcu titizliği ile seçmeliyiz sözlerimizi, yazdıklarımızı ve dünyalara değişilmeyecek bu cennet vatanı korumak için de elimizden geleni ardımıza koymamalıyız.
“Ruhumun senden, İlâhî, şudur ancak emeli:
Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli!
Bu ezanlar ki şehadetleri dinin temeli,
Ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli.”
Hani birilerinin duyduğunda o rahatsız olduğu, o yüksek sesle okunduğu için şikâyet ettiği, zamanında da Türkçeleştirilerek manasının yok edilmeye çalışıldığı ezan, o kadar önemli ki bu topraklar için… Akif’in vurguladığı gibi sonsuza kadar ülkemizin üstünde inlemeli o Allah’u Ekber sesleri. Dinimizin temeli olan ezan susmadıkça bu millet imanını muhafaza edecek ve vatanına düşman elinin değmesine de izin vermeyecektir Allah’ın izniyle.
Sözlerimizin başında da dediğimiz gibi İstiklal Marşında yüklü olan o manayı anlatmaya sayfalar yetmez ve benim amacım da böyle her satırı tek tek yorumlamak değil zaten. Sadece bazı bölümleri hatırlatıp hem günümüzde yaşadığımız sorunları çözmekte bize bir rehber olabileceğine dikkat çekmek hem de 100. yılın anısına bir iz bırakmak istedik.
Mehmet Akif Ersoy’un “Allah bu millete bir daha ‘İstiklal Marşı’ yazdırmasın!” duasıyla nice yüz yıllar, hatta bin yıllar görsün bu İstiklal Marşımız inşallah ve İstiklal Marşımızın ilk kıtasıyla başladığımız sözlerimizi, Türk milletinin bağımsızlığını yeniden kazanmasının verdiği mutluluğu ve coşkuyu anlatan son kıtasıyla bitirelim:
“Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal!
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal.
Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlal:
Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet;
Hakkıdır, Hakk’a tapan, milletimin istiklal.”
Kalın sağlıcakla.