BÖYLE POLİS BAŞKA ÜLKEDE YOK! – 04 Şubat 2020

03 Şubat Story

Hayatta bazı görevler vardır, böyle aileden bile daha önce gelir. Vatan ve millet sevdasıyla yaparsın vazifeni, aşkla yaparsın. Gecesi, gündüzü, bayramı, tatili bile yoktur. Kar, kış, sel, deprem de dinlemez. Yeri geldiğinde gözünü kırpmadan günlerce çalışırsın. Canın pamuk ipliğine bağlıdır. Bu meslektekiler efendi değil, bu millete hizmetkâr olduğunu bilirler.

Evet, bazı meslekler vardır ki para için yapılmaz bunlar. Sevgi, merhamet, fedakârlık, kahramanlık gerektirir yani ortaya koyduğun hizmetle karşılığında aldığın para mukayese bile edilemez. İşte bu mesleklerin en başında da polislik geliyor.

Türk Polis Teşkilatıyla ne kadar övünsek, onlara ne kadar teşekkür etsek yine de azdır. Vatandaşı için bu kadar fedakârca çalışan, teröristlere, uyuşturucu tacirlerine, katillere dahi yaptığı operasyonlarda insani muameleyi bu kadar önde tutan başka bir polis teşkilatı var mıdır dünyada bilmiyorum, hiç de zannetmiyorum.

Bunların yanında biz, millet olarak biraz unutkanızdır. Yapılan iyiliği çok çabuk unutuyoruz. Koronavirüs salgınının ilk aylarında herkes evlerine kapanmışken polislerimizin yaptıklarını hatırlayan var mı? 65 yaş ve üstü ve bunun yanında da kronik rahatsızlığı olanların o sokağa çıkmaları yasaklanınca ağırlıklı olarak polislerden ve bekçilerden oluşan Vefa Sosyal Destek Grupları devreye girmişti. Adeta bir kapıcı gibi çalışan polislerimiz; maaş çekme, gıda yardımı, ilaç ve alışveriş gibi taleplere anında cevap verip, ayaklarına kadar götürmüştü insanların isteklerini.

Hatırlayın bir amcayı, pazardan ayşekadın fasulye siparişi veriyordu polise. Onun yanında bir diğeri de, “Bana da şöyle bir 70’lik bir büyük getirseniz fena olmaz.” demişti.

Gündem çok yoğun, sabah konuşulan akşama bayatlıyor. Bu nedenle belki gözünüzden kaçmıştır. Çorum’da refakatçisi olmayan 85 yaşındaki bir teyzemizi polis hastaneden alıp evine kadar götürmüştü ve binanın asansörü bozuk olunca da taa 5. kata kadar sırtında taşımıştı o 85 yaşındaki teyzeyi.

Birde küçük çocuklara büyüyünce ne olmak istiyorsun diye sorsan, alacağın ilk 3-4 cevaptan biri kesinlikle polistir. Çocuklar ya doktor olacağım, ya pilot olacağım, ya itfaiyeci olacağım ya da polis olacağım derlerdi. Çünkü polisler çocukların gözünde kahramandır, o üniforma çeker böyle kendine doğru insanı.

Şimdi, “Bu adam niye bunları anlatıyor, nereden çıktı bu polis sevgisi?” diyenler olabilir. Tabii ki öyle durup dururken ortaya çıkan bir şey değil bu. Bir derdimiz var, o derdimizi size anlatmak, sizinle paylaşmak istiyoruz.

Bildiğiniz gibi -takip etmişsinizdir televizyonlardan veya sosyal medyadan- yaklaşık bir aydır Boğaziçi Üniversitesine rektör atanması sonrası yaşanan olayları konuşuyoruz, hem de bütün ülke olarak. Merak etmeyin, her şeyi böyle tekrar tekrar anlatıp, bunaltmayacağız sizi. Sadece bu süreçte dikkatimizi çeken bir noktayı ele alıp, onun üzerine birkaç kelam etmek istiyoruz.

Bu olaylar sürecinde protestocularla polisler sık sık karşı karşıya geliyor, tabii doğal olarak. Devletin kendine verdiği görevi yaptığı için ve işi bulunduğu bölgedeki asayişi sağlamak olan polislerimiz de ilk hedef tahtasına oturtuluyor. Saldırıya uğradılar, “Katil Polis”, “Faşist Polis” gibi ağır ifadeler daha doğrusu iftiralara maruz kaldılar.

En son yaşanan olayda ise bir polisin toplu yürüyen öğrencilere yönelik, “Aşağıdan in, aşağıdan” şeklinde ifadelere çarpıtılarak, “Aşağı bakmayacağız!” şeklinde yeni bir yaygara koparıldı. Tabii bunların yalan olduğu ortaya çıkınca da polisin bir grup içindeki bir kişiyi iterek müdahale etmesini eleştirdiler yani dertleri polisi itibarsızlaştırmak.

Tüm bunları görünce bize sürekli örnek olarak gösterilen Batı ülkelerindeki polislerin yetkilerinin neler olduğunu ve olaylara nasıl müdahale ettiklerini merak ettik ve biraz da araştırdık.

Tüm dünyada sansasyon yarattığı için özellikle ABD’deki polis müdahalelerine biraz daha aşinayız. Tabii Amerika böyle de diğer ülkedekiler pek gündeme gelmiyor.

Onun için ilk aklımıza gelenden başlayalım. ABD’de siyahi George Floyd’un polis tarafından öldürülmesi hepimizin hafızasındadır. Günlerce sokak eylemleri yaptılar.

Minneapolis eyaletinde sahte dolar verdiği iddiasıyla gözaltına alınmak isteyen Floyd, insanlık dışı bir muameleye maruz kalmıştı, böyle yere yatırılıp ters kelepçelendikten sonra cani bir polisin diziyle boynuna bastırması sonucu boğularak can vermişti.

Peki, ne oldu o polise? Birkaç ay tutuklu kaldıktan sonra kefaletle serbest bırakıldı. Evet, savunmasız bir adamı, ‘’Nefes alamıyorum’’ diye yalvaran bir adamı, diziyle boynuna dakikalarca bastırıp boğan o Amerikan polisi şu an da serbest. Sonra da elini kolunu sallayarak gezmeye devam ediyor.

He bu iyi bir şey değil tabii ama Amerika’daki polis, bizdeki gibi şamar oğlanı yerine konulmuyor. Çok geniş yetkilere sahipler. Bizde polise dayılanana, fiziki saldırıda bulunanlara bolca rastlıyoruz.

Mesela ben bu yaşıma kadar ABD’den böyle bir görüntü geldiğini hiç görmedim.  Çünkü ABD’de polise dokunamazsın! Bizim polisimiz ise kendine ateş açanı vurunca bile suçlu durumuna düşer, mahkemelerde sürünür.

Yine ABD’de birkaç gün önce polisler 9 yaşındaki bir kız çocuğunu ters yatırıp kelepçe taktılar, gözaltına aldı. Bunun bizim ülkemizde yaşandığını bir düşünsenize, aman Ya Rabbi! Ortalığı ayağa kaldırırlardı.

Amerika’nın yanında genelde insani gelişmişlik düzeyiyle ve refahıyla falan adını duyduğumuz Kanada’dan bir örnek verelim. Panik atak rahatsızlığı bulunan kız arkadaşına telefonla ulaşamayan bir genç, başka bir şehirde olduğu için yetkililere haber verip eve ambulans gönderiyor. Buraya kadar her şey normal.

Ambulansla birlikte genç kadının evine gelen bir kadın polis, baygın haldeki kadını koridorda sürükleyerek otoparka kadar götürüyor. Burada kadına ters kelepçe takıp, ayağıyla da kafasına bastırıyor. Kadın kendine gelip çığlık atmaya, yardım istemeye başlıyor ama ne çare… Kim duyacak onu? Bunların hepsi de güvenlik kamerasına yansıyor. Güya yardıma gelen polis, sebepsiz yere kadına adeta işkence ediyor.

Yine bir başka olay. Mesela koronavirüs sebebiyle yılbaşı gecesi evlerde toplanmak yasaklanmıştı bizim ülkemizde ve denetleneceği de açıklanmıştı. Bizim millet hemen ayağa kalktı, “Polis evimizi mi basacak?” Tabii olmadı bizde böyle bir şey ama Kanada polisi, komşularının şikâyeti sonrası yılbaşı gecesi ev basıp ev sahiplerine kelepçe taktı. Nasıl gelişmiş bir ülke görüyorsunuz değil mi! Özgürlükler had safhada, sınırsız!

Neyse, Amerika kıtasından geçelim Avrupa kıtasına. Alman polisinin vatandaşlarına uyguladığı şiddeti anlatmaya saatler yetmez ama size son zamanlarda izlediğimde beni de derinden üzen bir olaydan bahsedeceğim.

Berlin’de koronavirüs tedbirlerine tepki gösterildiği bir eylemde, dört Alman polisi 60 yaşındaki bir kadını yere yatırarak gözaltına almaya çalıştı. Bu dört polisten iki tanesi yaşlı kadının ayaklarına basarken, diğer iki polis de kollarını arkadan tutmaya çalıştı. Bunların yanında birde aşırı ırkçıdır bunlar. Geçen aylarda başörtülü Müslüman bir kadına maske takmadığı gerekçesiyle sert bir şekilde müdahale etmişti bu Alman polisi. Yanında bebeği olan kadının üzerine çullanıp ters kelepçe takmışlardı.

Bizim ülkemizde hiçbir fizik müdahalede bulunmadan maske takmayanları uyaran veya kimliğini alıp ceza kesmeye çalışan polislerimizin karşı karşıya kaldıkları muameleleri bir getirin gözünüzün önüne. Hele gece sokakta çevirme yapan trafik polisleri… Onlara diklenen, atar gider yapan insanlar. Eyvah eyvah…

Birde özgürlüğün, aşkın başkenti olan Fransa’nın polisi de Alman polisini aratmıyor bu konularda. Sarı yeleklilerin protesto gösterilerinde, tekme tokat dalmak mı ararsın, atlı polislerin atları eylemcilerin üzerine sürmesini mi ararsın, gaz bombalarını mı ararsın… Her şey vardı.

Bu Fransız polislerinin 10 yaşındaki Müslüman bir çocuğa “terörist muamelesi” yapmasını da es geçemeyiz.

Peygamberimiz Hazreti Muhammed’e hakaret içeren karikatürleri o devlet binalarına astırarak Müslümanların bam teline basan İslam düşmanı Macron’un polisleri, 10 yaşındaki 3’ü Türk, 1’i Mağrip kökenli 4 çocuğu, bir sabah uzun namlulu silahların gölgesinde uyandırdı.

Peki suçları ne? Sınıflarında Hazreti Peygamber’e hakaret içeren o karikatürleri gösteren öğretmenlerine tepki göstermek. Terörist muamelesi gören bu çocuklar karakolda ifadeleri alınarak inançları sorgulandı bunların.

Son bir örnek de İtalya’dan verelim. İtalyan polisleri şiddet konusunda farklı bir boyuta ulaşmışlar, hani tabiri caizse fantezi yapmaya başlamışlar artık.

Adamlar kendilerini yormadan, kollarını bile kaldırmadan iki Tunuslu Müslüman mülteci genci, diğer bütün mültecilerin gözü önünde birbiriyle dövüştürüyorlar. Bir de karşılarına geçip, arkalarına yaslanıp bir güzel izlemişlerdi insanlık onurunu ayaklar altına alan bu olayı.

Dünyadaki birçok gelişmiş ülkelerden daha bunun gibi sayısız örnekler verebiliriz. Bunların hiçbiri de bizim polislerimizin müdahaleleriyle karşılaştırılamaz bile.

Tüm bu örneklere rağmen ben bu ülkelerin hiçbir tanesinde polis teşkilatının tamamını hedef alan, onlara katil iftiralarını atan bir tepki hatırlamıyorum, görmedim. Eğer bir ülkede infial oluşturan bir olay olmuşsa o kötü muameleyi yapan polisle sınırlı kalıyor, hakkında soruşturma açılıyor, gerekiyorsa görevinden uzaklaştırılıyor ama tüm polisler zan altında bırakılmadan aradaki çürük yumurtalar ayıklanıyor.

Peki, niye bizde polis bu kadar hor görülüyor veya düşmanlaştırılıyor? Diğer ülkelerdeki polislere göre yetkileri de, müdahaleleri de oldukça sınırlı olmasına rağmen böyle çeşitli iftiralarla neden itibarsızlaştırılmaya çalışılıyor?

Polisin olmadığı bir düzen mi isteniyor veya polisin olmadığı bir düzende malını, canını koruyabileceğini düşünen var mı? Hadi diyelim ki polis teşkilatımızın uygulamalarında problem var. Peki mevcut güvenlik sistemine göre daha iyi bir önerisi olan var mı?

Yok yani olsaydı bugüne kadar duyardık değil mi? Ezcümle Türkiye’de polisler şiddet uyguluyor, orantısız güç kullanıyor diye bir yaygara var ortalıkta.

Evet, polis bazen sert müdahalede bulunuyor ama kime? Hırsıza, uyuşturucu tacirine, darp edene gasp edene, terörü destekleyene, ortalığı yakıp yıkana, milletin malına, devletin malına, aracına göz dikene, yağma yapana polis orantısız güç uyguluyor ve uygulamaya da devam edecek.

Biz millet olarak bu uygulamayı yapan polisimize sahip çıkıyoruz, bundan sonra da sahip çıkacağız. Polislerimiz bu ülkenin evlatları, hiçbir tanesi uzaydan gelmedi ve bu polisler gerektiğinde milletin can güvenliğini sağlamak için kendi canlarından vazgeçiyorlar. Eğer illa da örnek isteyen varsa Diyarbakır’da destan yazan Gaffar Okkan’a baksın; yok, Gaffar Okan’ı hatırlamıyorum, tanımıyorum diyenler de İzmir Adliyesini patlatmaya giden teröristlerin önüne dikilen ve canını veren Fethi Sekin’e baksın.

Kahraman polislerimizi seviyor ve yanlarında duruyoruz. Allah’ım ayaklarına taş değdirmesin.

Kalın sağlıcakla.