BU VİDEO İŞİNİN SONU NE OLACAK? – 24 Mayıs 2021

24 Mayis Igtv Copy

Teknoloji çok ilerledi. Mesela dünyanın bir ucunda yaşanmış bir olayı, bir hikayeyi böyle enine boyuna araştırmak ve en ayrıntısına kadar öğrenmek artık eskisi kadar çok zor bir uğraş değil. Önceden bunu yapmak için kütüphanelere gitmen gerekiyordu, işte sahaflarda dolaşacaksın, işte kitaplar bulacaksın, makaleler bulacaksın… Onları bir güzel okuman lazımdı. Tabii öncesinde de onları kendi dilinize çevirecektiniz. Bunun yanında araştırdığın kişinin veya olayın o yaşandığı bölgeyle, şehirle alakalı da bilgi birikim sahibi olman gerekiyordu yani bulabilirsen işte harita, fotoğraflar, resim falan hepsine bakman lazımdı.

Örneğin Kolombiya da yaşayan dünyaca ünlü birisinin hayatını merak ediyorsunuz, öğrenmek istiyorsunuz. İnsanoğlu öyledir; ilginç yaşam hikayeleri, işte çatışmalar, çekişmeler, çetrefilli ilişkiler… İnsanların her daim ilgisini çekmiştir. Hele böyle hafif bir mafyavari ilişkilere bayılır bizim insanımız.

Kolombiya tuhaf bir yerdir. Belki biliyorsunuzdur, Kolombiya bir Amerika üssüdür ama Amerika’nın askeri üslerinden biri değildir. uyuşturucu üssüdür. Kolombiya’nın yönetimi, devleti, askeri, polisi… Hepsi CIA’in kontrolündedir ve dünyaca ünlü uyuşturucu baronları da orada yaşar ve bunun yanında en önemlisi de dünya uyuşturucu trafiği Kolombiya’dan yönetilir.

Amerika’da buradan kazandığı o kirli paralarla, dünyanın çeşitli yerlerinde yaptığı operasyonları, istihbari çalışmaları ve ihtilalleri falan finanse eder hatta paralı askerlerinin de finansını buradan sağlar. Belki biliyorsunuzdur, PKK/YPG’ye de binlerce tır malzeme vermişti Amerika, işte o silahların parası da bu uyuşturucudan finanse ediliyordu.

Şimdi Kolombiya denince oturup da bir cami imamının ya da bir kilise papazının hayatını merak edecek değiliz herhalde. Dünyanın en ünlü uyuşturucu baronu Kolombiyalı Pablo Escobar’ın hayatını merak ederiz. Üzerine kitaplar yazılmıştır, belgeseller, filmler çekilmiştir. Şöyle internete bir gir yaz Pablo Escobar diye… Maşallah, sayfa sayfa dökülür önüne.

En çokta çocuklarını korumak için ve onları ısıtmak için paraları böyle balya balya şömineye attığı, yaktığı ve ailesini, özellikle de kız çocuğunu donmaktan kurtardığı hikaye vardır ki efsanedir o yani çevresinde bulunan bütün küçük çocukların eline silah verip onları kendi macerası için kendi kavgası için ateşe atan; ürettiği, sattığı ve para kazandığı eroinlerle, kokainlerle dünyanın bütün çocuklarını zehirlemeye çalışan ama kendi kızı ısınsın diye böyle balya balya dolarları yakan merhametli, böyle fedakar bir baba değil mi?

Pablo Escobar’ın hayatını bu ülkedeki birçok genç bilir. Hiçbir şey bilmese de mutlaka Netflix de veya internette onun adıyla çekilen onlarca dizi, belgesel var, mutlaka birini izlemişlerdir ama bilmeyenler için şöyle kısaca Pablo Escobar’ı sizlere anlatayım. Bakalım neler çağrıştıracak size…

Pablo Escobar Kolombiya’da böyle basit hırsızlıklar yaparken birileriyle tanışıyor ve çok genç yaşta rüşvet vererek, işte şantaj yaparak, kirli ilişkiler kurarak uyuşturucu satıcılığını bir anda dünyanın en büyük organizasyonlarından biri haline getiriyor -böyle sizi fazla detaya boğmadan hızlı hızlı gideyim- Sonra Pablo Escobar tarihe geçmek için yani kendi imparatorluk serüvenini yazmak belki de yazdırmak için hiçbir şeyden kaçınmadı. Suikastsa suikast, kavgaysa kavga, ölümse ölüm, savaşsa savaş… Elinden ne geliyorsa yani. Hatta bir yerde okumuştum, yolcu dolu bir uçağı havadayken bomba ile patlatmıştı ve onlarca masum insan da hayatını kaybetmişti ama amacına ulaşmıştı, dünyanın birçok ülkesinin ve o ülkelerin liderlerinin dikkatini çekmişti bu Escobar.

Muhbirlik yapıyor diye 49 tane genç kıza, işkenceler yaparak öldürmüştü onları. Siyasileri, kamu görevlilerini, avukatları gazetecileri, yazarları… Hepsini öldürtüyordu ama konuşurken de herkese böyle “kardeşlerim” diye seslenirdi, bunun yanında düzene isyan ediyordu. Devlet politikalarını eleştirirdi, haktan hukuktan, eşitçe yaşamaktan, işte kadere isyandan, kanunlardan, kurallardan ne kadar çok sıkıldığından bahsederdi ama algı yönetimini muhteşem yapıyordu. Beni yakanları tek tek yakacağım diyordu ve bütün bunların hepsini de uyuşturucu trafiğinden kazandığı o kirli paralarla finanse ediyordu.

Dönem dönem hapis yattı bu Escobar. Devletin belli kurumlarıyla, belli görevlileriyle böyle gizli gizli buluşmalar yaptı. Kendini devamlı böyle bir iş adamı olarak tanıtmaya çalıştı. İllegal paraların yani o kara paralarını aklamak için de devamlı yeni yeni şirketler kurdu yani böyle muhasebe oyunlarını denedi.

Bütün istihbarat örgütleri ile çalışıyordu bu Pablo Escobar. CIA’le, MOSSAD’la…  Hepsiyle  ayrı ayrı iş tutuyordu. İşine geldiğinde de Rusların KGB’si var ya, ondan tutun İngilizlerin MI6’sına kadar hepsiyle çalışmıştır. Eğer kendisine bir istihbarat ekibi yamuk yaparsa hooop diğer teşkilatla temasa geçiyordu.

Bir ara böyle halk kahramanı olarak çıktı karşımıza, insanlara para dağıtıyor, işte yardım ediyor, insanların ameliyatlarını yaptırıyor, evlerini tamir ettiriyor, kiminin borcunu kapatıyor, kimine ev alıyor, kimine araba hediye ediyor… Ara sıra da kiliseden poz veriyordu. Din var, güç var, silah var, yardım var, merhamet var, e düzene de isyan var. Müthiş bir kitlesi oluştu Kolombiya’da. Arkasındaki kitleye de güvenip siyasete atıldı. Aday oldu, kazandı, güya Kolombiya halkının derdine derman olacaktı ama o daha çok “daha rahat nasıl uyuşturucu satarım” onun derdindeydi.

Sonra yine devletle ters düştü. Bir kere herkes şunu çok iyi bilir: Dünyadaki en büyük mafyalar devletlerdir yani devlet sana yol verirse yürürsün bu alemde, racon böyledir.

Bu devletle yaptığı büyük kavgada da Escobar elinde ne var ne yok kullandı. Gömdüğü paraları çıkarttı, herkesi para ile etrafında tutmaya çalıştı. Kendisine karşı kim konuşursa, kim yazarsa onları tehdit etti. Sonra? Ülke ülke kaçmaya başladı. Sahte pasaportlar, gümrüklerde rüşvet vermeler, tanıdığı herkesten yardım istemesi falan. Uzun ve yorucu bir serüveni oldu bu Pablo Escobar’ın.

Heee bu arada Escobar’ın gazetecilerle de arası çok iyiydi. Medyadakileride kullanmayı çok iyi bilirdi. Önce onlarla tanışır, sonrasında onlara hediyeler verir, devamlı böyle bir dost üslupla onları avucunda tutardı. Eski sevgilisi de bir gazeteciydi hatta ama ne zaman ki kendi kavgası başladı birileriyle, işte o gazetecileri de, o avukatları da, o bürokratları da, o polisleri de böyle bir bir, bozuk para gibi harcadı yani bir kez daha görüldü ki gazeteciler böyle dönemlerde çok ucuza harcanıyormuş.

Escobar, Kolombiya’da bir imparatorluk kurmak için en çok da devlet başkanlarını ve onun yanında kim varsa onları hedef alırdı. Sonrasında da işte iş adamlarını, itibarlı kurumları ve kuruluşları yani kavga ederken birileriyle herkesi kavgasına dahil etmeye çalışırdı. Ateşi büyük tutmaya çalışırdı. Çünkü herkes bu büyük ateşi görsün, korksun istiyordu ve yine bütün bunları haktan, hukuktan, işte insanca yaşamaktan, yürekli olmaktan ve aile değerlerinden, çocuklarıyla olan ilişkilerinden dem vurarak yapardı. Çünkü insanların en yumuşak yerleri aileleridir, çocuklarıdır, merhamettir, haktır, hukuktur… Bu kavramları kime versen herkes direkt alır bunları.

İşte parlamentoya da bu yüzden girmeye çalışmıştı zaten. İşte hakkı, eşit yaşamayı savunacaktı ama neyle biliyor musunuz? Uyuşturucudan kazandığı o kirli paralarla. Neyse en sonunda Pablo Escobar’ın işi-düzeni bozuldu. Onu tutanlar, ona arka çıkanlar Pablo Escobar’la işleri bitmişti artık. Onu kendi haline bıraktılar, uyuşturucu trafiğine de çomak sokulmuştu. E para da gelmiyordu artık ve bu Escobar binlerce Kolombiyalı’nın öldüğü bir iç çatışma sonucu yakalandı, daha doğrusu büyük bir operasyonla öldürüldü ama karanlık ve kanlı bir geçmişe sahip olmasına rağmen, binlerce insanın hayatını kaybetmesine vesile olmasına rağmen, dünyadaki birçok gencin gözünde Pablo Escobar hep bir kahramandır.

Dedim ya Netflix 2-3 tane dizisini yaptı diye. İsimleri de çok ilginçtir bu dizilerin, “Kötülüğün Efendisi”, dönüyorsun öbürüne bakıyorsun “Kara Paranın İmparatoru”, bir başkasına bakıyorsun “Uyuşturucu Baronu.”İsimler ne kadar manidar değil mi? Efendi, imparator, kral, baron… Hep kahraman yani. Neyse biz gelelim kendi konumuza.

Bir hafta on gündür yani Kadir Gecesi’nden bu yana Mescid-i Aksa’yla yanıp kavruluyoruz. Herkes sosyal medya hesaplarından bir şeyler yayınlamaya çalışıyor, paylaşmaya çalışıyor. O İsrail’in eli kanlı Netanyahu’yu bütün dünyaya iyicene tanıtıyorduk ve çok uzun bir zaman sonra hem yazılı ve görsel basında hem de sosyal medyada bir üstünlük ele geçirmiştik.

Dünyanın çeşitli ülkelerinde, şehirlerinde Filistin için, Kudüs için yürüyüşler başlamıştı hatta dünyaca ünlü sanatçılar, futbolcular Filistin’e ve Kudüs halkına destek mesajları paylaşmaya başlamıştı Instagramlarından, Twitterlarından yani gündemimiz Mescid-i Aksa’ydı, Kudüs’tü hatta İsrail’in o demir kubbe diye övündüğü hava savunma sistemi var ya, Gazze’li Müslümanlar tarafından delinmişti ve bu olay dünya nazarında büyük bir imaj ve prestij kaybına sebep oluyordu İsrail’e hatta bayramı da böyle geçirmiştik ama biz bu kendi gündemimizi ısrarla korumaya çalışırken, başka bir konu geldi Türkiye’nin gündemine oturdu.

Birleşik Arap Emirlikleri’nden videolar çekiliyor ve YouTube’a yüklenmeye başlanıyor. He şunu en başta söyleyeyim, Kolombiya nasıl Amerika’nın uyuşturucu üssü ise Birleşik Arap Emirlikleri’de operasyon, algı yönetimi üssüdür. Amerikalılar bu coğrafyada ne yapmak isterlerse, nereyi kontrol altına almak isterlerse Birleşik Arap Emirliklerinden ve onların petrol paralarıyla yapar bunu. 15 Temmuz’un da ana finansörü Birleşik Arap Emirlikleri’ydi ve birileri de bize devamlı yazmaya başladı, “Bu yayınlanan videolar hakkında ne düşünüyorsunuz? İşte hadi çıkıp konuşsanıza, işte Hadi Özışık’la, Süleyman Özışık’la program yapmıştın, onların arkadaşıydın, hadi çıkıp bir şey söylesene yoksa sende mi onlar gibisin? Niye konuşmuyorsun, niye görmüyorsun bunları?” tarzında böyle hesap sorar gibi hatta bazen tehdit eder gibi mesajlar atıyorlar bize; bazıları da diyor ki “Abi ne oluyor, niçin bu videolar böyle yayınlanıyor, niçin bu isimler bu halde, niçin Reis çıkıp da bir cevap vermiyor?” diye böyle gerçekten öğrenmek için ve hatta bu ortamdan rahatsız olduklarından, bilgi almak için soru soruyor bazıları da, daha doğrusu bizim düşüncelerimizi, fikrimizi merak ediyorlar.

Şunu en başta söyleyeyim, ben de herkes gibi olanı biteni yani ne varsa onu izlemeye çalışıyorum. Takip ediyorum, resmin arkasında kimler var onu görmeye çalışıyorum. Dedim ya, bir yanda da araştırıyorum. Kendi kendime sorular sorup cevaplar veriyorum:

Bu videolar ilk nereden yayınlanmaya başlandı? Halk TV’den.

Bu işin detaylarını sosyal medyada ve gazetelerde kim organize ediyor, kim servis ediyor? Cumhuriyet gazetesi, Sözcü gazetesi.

Peki Twitter’ı kim organize ediyor? FETÖ’nün o onursuz trolleri.

YouTube’da yayılmasını kim sağlıyor yani kim üzerine oturup da saatlerce değerlendirme videoları çekiyor? O her devrin gazetecisi Cüneyt Özdemir, değil mi?

Peki bu olayı kim dillendiriyor? Ana muhalefet partisinin lideri ve onun milletvekilleri.

Peki bu videolarla ne amaçlanıyor? Asıl soru burası. Türkiye’ye uyuşturucu ülkesi damgasını vurmak istiyorlar yani o kadar soru var ki hepsine tek tek bakıyoruz arkadaşlarla ama bunların arasında en çok da kime bakıyorum biliyor musunuz?

Şu bir kitle var ya, hani sosyal medyada böyle istihbarat tabağında da servis edilse, önüne ne konulursa şeksiz, koşulsuz, sualsiz bir şekilde onu alan bir kitle var hani ne kitlersen kitle alıyor ya, bunlar Tayyip Erdoğan nefretinden dolayı kime yanaşacaklarını, kimi savunacaklarını bir türlü ayarlayamıyorlar, her hıyar gösterenin peşine tuzluğu kapıp koşuyorlar. İşte bu tipler… İkide birde “İşte şimdi sonunuz geldi, bakalım nereye kaçacaksınız, bu devran değişince bakalım konuşabilecek misiniz, sizleri darağaçlarında sallandıracağız…” diye böyle çok bilmiş ve çok kabadayı tipler var ya, heh işte onlara bakıyorum, en çok da o kitle çekiyor dikkatimi.

Bu kitle en son olarak bundan 7-8 sene önceydi, FETÖ’nün operasyon uşağı vardı Fuat Avni, sosyal medyada bir Twitter hesabı. O Fuat Avni’nin sosyal medyadan paylaşım yapacağı zamanı böyle sabırsızlıkla, heyecanla beklerlerdi ve o paylaşımları üzerinden de hükümeti yıkacaklardı. Onun hayallerini kuruyorlardı yani.

FETÖ’nün ve CIA’in kucağından yazan o Fuat Avni ne diyorsa, kimin ismini söylüyorsa veya kime ne sallıyorsa bu kitle ona inanıyordu hatta sadece inanmıyordu, ötede beride de bu Fuat Avni’nin sorduğu sorularla muhabbetler ediyor, önüne gelene de hesap sormaya çalışıyorlardı. Bu operasyon faresi Fuat Avni’nin söylediklerini muhalefette olan siyasi partilerin liderleri de ağızlarında pelesenk etmişti. Sanki Fuat Avni bir otorite ya, sanki Fuat Avni ve arkadaşlarının hiçbir suçu yoktu ya… O ne söylüyorsa bunlar için gerçekti ve gündemleri de oydu.

İşte bu bahsettiğim kitle o zaman da resmin büyüğünü görmemişti veya görmek istememişti ama ben size bir şey söyleyeyim mi? Bu olan biten her şeyi görünce, konuşulanlardan ziyade kimlerin ve niçin konuştuklarına bakınca şunu görüyorum ben:

Hani vardır ya satrançta, şaha ulaşmak için önce etrafındaki taşlara saldırırlar; işte ata, file, kaleye saldırılar ama vezire hamle yapıldığında herkes bir sonraki hamlenin ne olduğunu anlar. Bu hamlenin niyeti nedir, onu çakar millet.

Amaç şaha ulaşmak ve şah mat yapmak. Bu millet size bunu yaptırmaz, yaptırmaz.

Reis’i yalnızlaştırıyorlar, işte etrafındakileri boşaltıyorlar, sonra da onu yalnızken devirecekler. Bu millet o adamı yalnız bırakmaz ve kimsenin de onu devirmesine müsaade etmez.

Ee peki ne olacak bu videoların sonu, nereye varacak?

Bilmiyorum ama bildiğim bir şey var. Bu bir film, iyi kurgulanmış bir film senaryosu. Heyecanlı, aksiyonu bol, perde önündekiler kadar perde arkasındakilerin de merak edildiği bir senaryo. İyi de izleniyor, millet ilgi de gösteriyor ama her senaryonun, her belgeselin mutlak bir finali vardır ve bu olayda ki finalde de kazanan Türkiye olacak.

Bu işin kazananı yine mazlumların duasıyla, zalimlerin korkulu rüyası olan bu milletin adamı ve onun yol yürüdüğü arkadaşları kazanacak ve dahi kazanan yeryüzündeki Müslümanlar olacak.

Kalın sağlıcakla.