CHP’Lİ İBB RESMEN GASP ETTİ! – 7 EKİM 2021
Son birkaç gündür hem sosyal medyanın hem de bütün basının dilinde İstanbul Büyükşehir Belediye tarafından işgal edilen TÜGVA’nın Adalar’daki binası var. Bütün Türkiye bunu konuşuyor o yüzden biz de “Şu işi bir de biz anlatalım.” dedik. Ama öncesinde hafızayı biraz tazelememiz gerekiyor.
Türkiye’de önceden 3-4 yılda bir seçim olurdu ve seçime 3-5 ay kala da seçim çalışmaları başlardı. Partiler, mitingler, araçlar, organizasyonlar, sloganlar… Ve bir seçim sathına girerdik.
2015’ten itibaren ise seçimi yapıyoruz ama seçim bir türlü bitmiyor. Ertesi günü önümüzdeki seçimle alakalı çalışmalar başlıyor. Ajanslar bir yandan devreye giriyor. Tabi internetin ve sosyal medyanın da bunda etkisi var. Yani biz bir seçimi bitiyoruz, sonraki seçim 4-5 yıl sonra ama biz bu süre boyunca devamlı siyaset konuşuyoruz. Onun için İstanbul Büyükşehir Belediyesinin TÜGVA ile arasında olan bu mevzuyu konuşmadan önce Türkiye siyasetinin son 3-5 yıllık diliminde olan-bitenle alakalı şöyle ufaktan bir hafıza tazeleyelim.
Ülkemizde 2019 yılında yerel seçimler yapıldı. Yani il, ilçe ve beldelerin 5 yıl boyunca görev yapacak belediye başkanlarını seçmek için sandık başına gittik. Bu süreç Türkiye’nin dört bir yanında sıkıntısız şekilde geçilirken İstanbul’da tarihte eşine az rastlanır olaylara şahitlik ettik. 2019 seçimlerine İstanbul damga vurdu desek abartmış olmayız.
31 Mart 2019’da yapılan ilk seçimde CHP’nin adayı Ekrem İmamoğlu 10-12 bin civarında bir oy farkıyla sandıktan galip çıkmış gözüküyordu. Ancak İstanbul gibi 20 milyona yakın kişinin yaşadığı ve 10 milyondan fazla seçmenin olduğu bir kentte bu kadar küçük bir farkın olması akıllarda soru işaretleri oluşturdu. Devamında da birçok ilçeden seçimde usulsüzlükler yapıldığına dair bilgiler, belgeler, görüntüler gelmeye başladı. Bu iddialar araştırıldı, soruşturuldu ve neticesinde Yüksek Seçim Kurulu, seçimin şaibeli olduğuna karar vererek seçimin yenilenmesine karar verdi.
23 Haziran’da yapılan ikinci seçimi ise CHP’nin adayı Ekrem İmamoğlu kazandı. Aradaki fark seçimle ilgili bir şüphe uyandırmayacak boyutta olduğu için de kimse itiraz etmedi ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı koltuğu Ekrem İmamoğlu’na teslim edildi.
Tabi benim gibi İstanbul’un 25 yıllık halka hizmet döneminden önceki yıllarını hatırlayanlar yani 90’lı yılları bilenler bu duruma çok üzüldü. Çünkü bizler 1994’ten önceki İstanbul’un yani CHP yönetimindeki İstanbul’un sıkıntılarını birebir yaşadık ve çok çektik. Çöp dağları, susuzluk, deniz ve hava kirliliği, toplu taşıma sistemindeki sorunlar… Saymakla bitmiyordu İstanbul’un derdi. Türkiye’nin en büyük kenti, dünyaya açılan kapısı içleri acısı haldeydi adeta.
İşte bu yüzden “Yine aynı şeyler başımıza gelecek” düşüncesiyle endişeye kapıldık doğal olarak. Ama yapacak bir şey de yoktu. İstanbul halkı böyle istemişti, böyle karar vermişti. Milletin iradesi bu yönde tecelli ettiyse bize de saygı duymak düşer. Öyle de yaptık ve “Mevlâ Görelim Neyler, Neylerse Güzel Eyler” düsturuyla beklemeye başladık neler olacağını.
Nitekim beklememiz çok da uzun sürmedi. Ekrem İmamoğlu’nun koltuğa oturmasının üzerinden 1,5-2 ay geçmişti ki ilk fiyasko geldi. Yoğun bir yaz yağışıyla birlikte adeta İstanbul’u sel götürürken insanların yaşadığı sıkıntılara çözüm bulması için gözler İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nu aradı ama bulamadı. Çünkü çiçeği burnunda başkanımız seçim çalışmalarında çok yorulmuş olacak ki tatile çıkmış. Ege kıyılarında deniz, kum, güneş üçgeni çerçevesinde keyif çatıyor. İstanbul kimin umurunda… Tabi millet “İstanbul’u sel götürüyor. Sen gitmişsin tatile!” diye tepki gösterdi. İmamoğlu bu eleştirilere “Bazı insana yakışmaz ama bana tatil de yakışıyor.” demez mi! Allah’ım bu nasıl bir yüzsüzlüktür! Hani başkası adına utanma durumu vardır ya ben onu hissettim bu açıklamayı okuyunca. Yani İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanının adına ben utandım!
Sonra Elazığ ve Malatya depremle sarsıldı. Onlarca kişi hayatını kaybetti. Enkaz altında kalan, evlerini kaybeden yüzlerce kişi oldu. Tüm Türkiye tek yürek olup, onların acısını bir nebze olsun dindirmeye çalışırken İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu da Elazığ’a giderek depremzedeleri ziyaret etti. Biz tam helal olsun diye takdir edecekken bir baktık ki Ekrem Bey, Elazığ’da kısa bir süre kaldıktan sonra oradan Erzurum’a geçmiş, Palandöken’de ailesiyle birlikte kayak tatili yapıyor. Fırsatçılığın da bu kadarına yuh yani! İnsanlar ciddi derecede bir mağduriyet yaşarken, acıları varken, yakınlarını ve evlerini kaybetmiş, hayatları alt üst olmuş insanları bırakıyorsun ve Palandöken’e kayak tatiline gidiyorsun. Bu nasıl bir yürektir, nasıl bir bakış açısıdır, nasıl bir ikiyüzlülüktür bilmiyorum artık! Ama bildiğim bir şey var; bunun adı vicdansızlıktır!
İşte böyle skandallarla başlayan CHP’li İBB dönemi, temel atmama törenleri, metro projelerinin iptalleri, çeşitli ilçelerdeki çöp krizleri ve toplu taşımadaki büyük sıkıntılarla devam ediyor. Yani endişelerimiz haklı çıktı, korktuğumuz başımıza geldi. İstanbul 1994 öncesi dönemine adım adım yaklaşıyor.
Sadece bunlarla kalsalar yine iyi. İstanbul’a doğru düzgün bir hizmet etmeyi bırakın yapılan hizmetleri bozmaya ya da hizmet yapmaya çalışanları da engellemeye başladılar. Bunun için de her türlü hukuksuzluğa, zorbalığa başvurmaktan da geri durmuyorlar.
İşte son olarak yine bir hukuksuzlukla geldiler ülkenin gündemine. Bu milletin hayırlarıyla, hasenatlarıyla kurulan Türkiye Gençlik Vakfı TÜGVA’ya saldırdılar. Ülkemiz için değerlerine bağlı gençler yetiştiren TÜGVA’nın Adalar’daki ofisine haksız, hukuksuz şekilde baskın yapıp, eşyalarını dışarı attılar. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin zabıtaları adeta zorbalıkla işgal etti binayı. Çünkü bunlar hadlerini ve sınırlarını bilmeyen, bu milletin damarına basmayı siyaset zanneden bir güruh.
Öncelikle bu meselede şunların bir altını çizmek lazım. CHP’nin İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu, İBB Sözcüsü Murat Ongun’un TÜGVA’nın Adalar ofisi için söyledikleri her şey yalan ve bu iki kişi de hiç utanmadan, yüzleri kızarmadan yalan söyleyebilen yalancılardır. Hem tescilli yalancı!
Olayın özeti şudur; CHP’li İBB tamamen ideolojik saiklerle TÜGVA’nın Adalar’daki ofisinin sözleşmesini tek taraflı feshetmeye çalışıyor. Ancak TÜGVA’nın elinde kapı gibi 10 yıllık sözleşme var. 2018 yılında imzalanmış, daha 7 yıl geçerli. Üstelik TÜGVA kirasını da tıkır tıkır ödüyor. Yani İBB’nin TÜGVA’yı oradan çıkarabilmesi için hiçbir haklı gerekçesi yok. Onlar da bunu çok iyi bildikleri için böyle haydutluk yaparak el koymaya çalışıyorlar.
Sosyal medyada dolaşıma soktukları bir mahkeme kararı var. O kararın da binanın tahliye edilmesiyle ilgisi, alakası yok. Üstelik o karar için başvuran da İBB değil TÜGVA. TÜGVA, İBB’ye karşı bir tedbir kararı aldırmak için başvurmuş, mahkeme de davanın esasına gireceği için bunu reddetmiş. Yani TÜGVA, sözleşmesi olduğuna ve binadan hiç kimsenin tahliye edemeyeceğine dair bir tedbir kararı almak istemiş. Mahkeme de “İBB, sizi buradan tahliye edebilmek için bize başvurmadı ki. Bize başvurusu yapılmayan bir şeyi ben nasıl karara bağlayayım.” diyerek bu tedbir kararını reddetti. Yani bu kararın binanın tahliye edilmesiyle uzaktan yakından alakası yok. İBB’nin elinde, yaptığını haklı çıkaracak hiçbir hukuki karar yok anlayacağınız.
Tüm bu gerçeklere rağmen İBB, TÜGVA’nın Adalar ofisini 30 saat boyunca işgal etti. Bu işgale son veren ise yine TÜGVA’nın yetiştirdiği yiğit gençler oldu. TÜGVA Başkanı Enes Eminoğlu beraberindeki 25-30 gençle birlikte Büyükada’ya giderek İBB’nin zorbalığına meydan okudu. Slogan attı, basın açıklaması yaptı ve İBB’nin zulmünü herkese duyurdu. Bu dik duruş karşısında İBB’nin zabıtaları da, CHP’nin oraya topladığı teşkilat üyeleri de geri adım atmak zorunda kaldı.
Peki, bu yaşananlar bize neyi gösterdi? Bizim bu olaydan çıkarmamız gereken ders ne?
Demek ki bundan sonra haklı olduğumuz meselelerde asla susmayacağız ve meydanlara ineceğiz. Aksiyon alacağız aksiyon!
Zabıtayla mı geldiler? Karşılarına dikileceğiz. Kamyonla, kepçeyle mi geldiler? Önlerine yatacağız. Yalanlarla algı mı yapmaya çalışıyorlar? Gerçekleri haykırarak ortalığı ayağa kaldıracağız. Bundan sonra pasif değil aktif mücadele edeceğiz. Yani bundan sonra müdafaa yok, dişe diş mücadele var.
Görevde oldukları 2,5 yılda İstanbul’a yapmadıkları kötülük kalmadı ama biz sosyal medya üzerinden kınamaktan öteye gidemedik.
İstanbul’un yollarını süsleyen dikey bahçeleri gözümüzün içine baka baka, göstere göstere söktüler tek bir kişi gidip dikilmedi karşılarına. “Siz ne yapıyorsunuz? Güzelim peyzajları niye çöpe atıyorsunuz? Bunlar bizim vergilerimizde yapıldı.” demedik, diyemedik. “Bir-iki ağaç kesilince ortalığı ayağa kaldıranlar, buradaki çevre katliamına niye sessizsiniz?” diye hesap soramadık. O kamyonların, kepçelerin önlerinde duramadık. O süslemeler sökülürken toplansaydı 200-300 kişi hemen başlarına, bu kadar kolay yapabilirler miydi bu işi?
Haliç’e yapılacak biyolojik arıtma tesisini iptal edip, insanlarla dalga geçerek temel atmama töreni düzenlediler. Birimiz de o törene gidip “Siz bizimle dalga mı geçiyorsunuz? Haliç’i yeniden pisliğe mi boğacaksınız? Bu nasıl tören? Siz utanmıyor musunuz?” diye hesap sormadı. Haliç’te oturanlar da hiç itiraz etmediler bu rezilliğe.
İşte bunun gibi olaylara kimseden ses çıkmayınca CHP’li İBB yönetimi daha da cesaretlendi ve haksız, hukuksuz şekilde Adalar’daki TÜGVA ofisine el koymaya çalıştı. Bu, nasıra basmaktır. Bu, milletin damarını çekmektir. “Nasıl olsa biz bunlara ne yaparsak yapalım hiçbir tanesi ne sokağa iniyor, ne itiraz ediyor. Oh ne ala Mualla! Sosyal medyadan iki tane kınama, bir tane dalga geçme tweeti, hoop tamam! Biz de sosyal medyadan onlara cevap veririz ama ardından ne yapmamız gerekiyorsa onu yaparız.” diyorlardı. Ama bu sefer umduklarını bulamadılar. TÜGVA bir kalktı ayağa hepsi bir anda sus pus oldular. Çünkü haksız oldukların çok iyi biliyorlar. Onun için kuyruklarını kıstırıp kenara çekildiler.
Bundan sonra yapmamız gereken de budur. Çünkü bunlar daha ilk denemeler. Bu baskınların, işgallerin, hukuksuzlukların dozu her geçen gün giderek artacak. Hele hele 2023’e giderken gaza daha çok basacaklar. Çünkü sen, ben sokağa çıkmıyoruz, sesimizi yükseltmiyoruz, olay yerine gidip dikilmiyoruz karşılarına. Eee? Sosyal medya… Onlar da başlıyorlar sosyal medyadan “Bizi çalıştırmıyorlar, bize iş yaptırmıyorlar” diye goygoy yapmaya, algı oluşturmaya.
Dediğim gibi bu tür eşkıyalıklarının dozu daha da artacak. Çünkü bunlar yapmak için değil yıkmak için geldiler. O yüzden bunlarla dişe diş mücadele edeceğiz, her yerde anladıkları dilden cevap vereceğiz. Örnek TÜGVA olayı… Demek ki araziye inince, “Ne oluyor? Bizi seçim kazandınız diye İstanbul sizin mi?” dediğimiz zaman birileri haddini ve hududunu daha iyi biliyor.
Dostlar son olarak söyleyeceğim şey şu; Bundan sonra, 2023’e kadar haklı olduğumuz konularda artık taktik maktik yok, bam bam bam…
Kalın sağlıcakla…