ÇOCUKLU AİLELER GİREMEZ! – 27 AĞUSTOS 2021
Dostlar, ufak ufak işleniyor her şey. Böyle yavaş yavaş üflüyorlar kulağımıza ve biz olan biteni fark ettiğimizde her şey için çok geç kaldık diyebiliyoruz. Hadi gelin bugün gündemdeki yeni bir konuyu konuşalım birlikte. Haberi olmayanlar varsa şöyle söyleyeyim, hayatımıza yeni bir trend getirildi. Çocuksuz restoranlar, çocuksuz tatil köyleri, çocuksuz alışveriş merkezleri, çocuksuz apartmanlar artık yeni moda. “Yoook canım ya! Bu da mı oldu?” diyen varsa aranızda, evet bunlar da oldu, oluyor ve her geçen gün de sayıları artıyor.
Evlat sahibi olamayan aileler tek bir tane çocuğumuz olsun diye neredeyse servet harcıyor; birileri de bu dünyaya çocuk mu getirilir diye böyle çocuksuz yaşam modelini sonuna kadar savunup, özgürlüğümüzü kısıtlayacak her şeye karşıyım diye ötede beride konuşuyor. “Çocuktan sonra hayat tamamen çocuk odaklı oluyor. E ben neredeyim, benim hayatım nerede? Yok canım, almayayım çocuk.” diye muhabbet ediliyor 5 çayında veyahut da öğle arası plaza yemeklerinde. Bu videoda kimseyi sınıflandırmak ya da birilerini suçlamak değil niyetimiz. Sadece bu “çocuksuz yaşam” modelinin altında gelecekte bizi nasıl yapayalnız bırakılmak istendiğini anlatacağım size.
Türk aile yapısı diye bir gerçek var bizde değil mi? Gerçi o bilirkişi ekşi sözlük açtığı entrylerde Türk aile yapısını resmen linç etmiş, orada yazanların hepsi hakaret ettirmiş, Türk aile yapısıyla öyle bir dalga geçmişler ki ben böyle görünce utandım ya. Yazılanları okurken -hani derler ya- elim ayağım boşaldı, kahroldum yani. Hiç kimse kusura bakmasın! O birilerinin utandığı Türk aile yapısını o gündüz kuşağı hikâyeleriyle harcayamazsınız. Neymiş efendim; Türk aile yapısı demek iki eltinin birlikte kaçtığı yufkacıyla eşdeğermiş, Türk aile yapısı demek baldız baldan tatlıdır hikâyeleriyle eşdeğermiş, yengesine yürüyen biraderlerle eş değermiş… Allah Allah, gerçekten öyle mi?
Edebiyle, ahlakıyla, gelenekleriyle ve o düzgün yaşantısıyla yuvasının direğini ayakta tutan aileler nerede? He? Onu nereye koyacaksınız?
Tüm ailesinin başını dik tutan, soy isimleri geçtiğinde böyle herkesin hürmet ettiği ve saygı gösterdiği aileler nerede? Kültürünü ve soyunu emanet ederek nesilden nesile taşıyan aileler nerede? Nereye koyacaksınız bunları? Akraba ilişkilerini her daim sıcak tutan ve böyle yakın tutan aileler nerede?
Bakın dostlar, gençler, anneler, babalar, ebeveynler… Bizi temelden yıkmak istiyorlar. “Yaa abi bir sen kalmıştın, ya geç bunları.” diyen kim varsa ciddi söylüyorum bundan sonrasını izlemesin bu videonun.
Şu anda dünya modeli diye sunulan yeni ev düzenlerinde sadece yatmaya yer var yani ev, ev değil; otel olarak kodlanmış. Yok öyle kabalık masalar kuralım, kalabalık misafirler ağırlayalım, kuzenler toplanalım. Öyle bir ev modu yok. Misafir evin bereketidir, o yeni dönem de geçerli değil. Çok mu bir araya gelmek istiyoruz? Çaresi var. Herkese böyle ortak bir mekânda, Alman usulü toplanmalarla oldu bitti işte. Bakın artık bu düzene öyle alışmaya başlıyoruz ki bu söylediklerim sizde, “Ne var canım bunda, doğrusu da zaten bu değil mi?” gibi geliyor olabilir. Doğrusu bu hiç değil bizde. Önceden de olmadı, şimdi de olmaması lazım.
Hee birde anneanneyle, babaanneyle birlikte yaşama konusu var ki, o konuya hiç girmiyorum bile. O konu çoktan eskide kaldı zaten. Oradan golü yedik. Böyle yakınımızda otursunlar, hani çocuk baksınlar ama aynı evde zor oluyor, yok yok olmaz. Şimdi gelin, kaynana aynı evde rahat olamayız. İşte şortumuzla, tişörtümüzle, askılımızla rahat gezemeyiz. Kocamızla akşamları gır gır şamata yapamayız ama yakınımızda otursunlar. Çocuk olunca bakarlar ona, değil mi? Ahhh ahh…
Neyse şimdi gelelim biz asıl derdimize.
Çocuksuz konseptli mekanlara ilgi her geçen gün artıyormuş hatta bir şey söyleyeyim mi? Bu model tatil köylerine yoğun da ilgi varmış hatta ve hatta böyle çocuksuz hava yolu özel turlar yapılmaya başlanmış. Geçen gün sosyal medyada gördüm, bir anne uçaktaki 200 yolcuya da kulak tıkacı dağıtmış. Hani sesten rahatsız olmasın kimse, anne de kendini kötü hissetmesin diye. Bak sen şu anneye ya… Nasıl da anlayışlı, nasıl da bilinçli bir kadın değil mi? Sosyal medyada altına yazılanları da gördüm. “Aaa çok akıllı bir kadınmış, işte çok sorumluluk sahibi bir kadınmış…”
Olaya böyle mi bakmak lazım yoksa o kadını bunu yaptırmaya mecbur bıraktıran duygusal şiddete mi bakmamız lazım? He? Hangi pencereden bakmamız lazım?
Çocuk sesinin olmadığı bir cami yaşayamaz, çocuk sesinin olmadığı bir ev çocuklu olduğu kadar renkli olmaz. Ayrıca siz annenizden bu şekilde mi doğup büyüdünüz yani sizin çocukluk evreniz hiç olmadı mı, öyle mi geldiniz bugüne? “Tahammül edemiyorum çocuk sesine!” Pardon da siz çocukken size tahammül edenlerin hakkını nasıl ödeyeceksiniz peki? He? “Çocuklardan sıkıldım, çocuksuz bir dünya istiyorum!” Pardon ya? Ciddi soruyorum siz bu dünyada çocuk olmadan mı var oldunuz? “Çocuklu aileler gençlerin takıldığı yerlere gelmesin” Yapma yaa, zaten gençler hep aynı bu yaşta kalacak ya, değil mi? Hiç yaşlanmayacaklar, hiç böyle birine ihtiyaç duymayacaklar, hiçbir zaman çocuk sesine hasret kalmayacaklar değil mi?
“Ya olayı büyütüyorsunuz, sanki her yer böyle oldu, insanların hakkıdır, böyle sessiz bir tatil yapmak, daha sakin birkaç saat geçirmek için çocuksuz restoranlar tercih edilebilir…” diyebilirsiniz. Benim bahsettiğim konu, bugünü kurtarmak değil. Yarınla alakalı gelecek daha büyük tehlikelerin önünü kesmek için söylüyorum bunları.
Çocuğun hayattaki rengini, evlat sahibi olmak isteyen ailelere gidin bir sorun bakayım.
Çocuğun evdeki dağınıklığından rahatsız olanlar çocuğun o evdeki varlığının ne demek olduğunu evladını kaybetmiş bir aileye gidin sorun bakayım.
Gece uyanmalarla uykunuzu bölen çocuğun ne demek olduğunu evde bir başına, kimsesiz, böyle yapayalnız kalan birine gidin sorun bakayım.
Çocuk sesine tahammülüm yok diyenler, çocuksuz hayat modelini etrafındaki herkese tavsiye edenler müsaade ederseniz bizim de size bir iki tane tavsiyemiz olacak!
Bir çocuk sizin ve geleceğinizin en kıymetli mirasçısıdır. Bir çocuk hayattaki menfaatsiz ve karşılıksız sevgisini size en iyi gösteren kişidir. Bir çocuk tüm dünyayı güzelleştirmeye gücü yetecek Allah’ın dualarını en hızlı kabul ettiği kişidir. Bir çocuk yaşadığımız bu dünyayı güzelleştirmeye adım atmaya en yakın kişidir. Çocuk sesini neden yalnızca ağlamak veyahut da mızmızlıamak olarak hatırlıyoruz ki? He? Çocuğun sevinci, çocuğun kahkahası, çocuğun uykudaki o en masum yüzü… Onlar neden gelmiyor hafızanıza?
Yani evlat sahibi olan aileler, birçok şeyden şikayetçi olan anneler ve bunu da böyle süslü kelimelerle, zekice cümlelerle etrafına anlatmaya çalışan anneler hiç merak etmeyin; o bir büyüse diye dua ettiğiniz çocuklarınız var ya, onların hepsi büyüyecek, eviniz bir zaman sonra hiç dağılmayacak, çamaşır makinenizdeki o kirliler de hafifleyecek, evden çıkacak çocuklarınız ve sonrasında da böyle gelsinler diye yolunu gözleyeceksiniz.
Yeni evlat sahibi olan aileler hani diyorsunuz ya işte sağda solda, “Aman aman aman, sakın sakın… Ne gecemiz kaldı ne gündüzümüz.” Hiç merak etmeyin, yalnız başınıza uyuyacağınız çok geceleriniz olacak. Çocuğun mu var derdin mi var diyenler siz de merak etmeyin, zamanı gelecek o çocuklar besleyecek sizi, bakacaklar böyle gözlerinizin içine, ilaç saatinizi onlar tutacak bir zaman sonra, belki de banyonuzu, duşunuzu bile onlar aldıracak size bir zaman sonra.
Mesela neden hep huzur evine terk edilen yaşlıları örnek alıyorsunuz kendinize? Neden hep evlatlarının terk ettiği çocukları getiriyorsunuz aklınıza? Anasının babasının tırnaklarını tek tek kesen evlatları hiç mi görmüyorsunuz? Neden hep hayırsız örnekleri sayıklıyor duruyorsunuz? Neden hep iyi şeylerin çook eskilerde kaldığına inandırıyorsunuz kendinizi? He?
Bizim için aile demek, çocuk demek, anne baba demek bu mudur?
Beyler! Bizler secdedeyken başına çocuk çıktı diye koca cemaatin secdesini uzatan, cemaatte ağlayan bir çocuğun sesini duyunca annesi huzursuz olmasın diye böyle namazını böyle hızlı hızlı kıldıran bir Peygamberin ümmetiyiz biz. Allah aşkına bırakın dünyanın çivisini böyle birer birer çıkarmayı. Dahası da var. Bakın anlatayım size:
Bir gün sahabeden Ebu Mesut çocuğuna kızar ve böyle hafif hafif de onu dövmeye başlar. O sırada Peygamber Efendimiz oradan geçmektedir ve çocuğunu döven babayı görür ve ona şöyle der:
Eyy Ebu Mesut, senin gücün o çocuğa yetiyor da Allah’ın da gücü sana yeter. Dikkat edesin diyor.
Yaaa… Hani çocuklara şiddet uygulayanlar var ya, evet sizin gücünüz o çocuğa yetebiliyor ama unutmayın: Allah’ın gücü büyüktür ve Allah’ın da gücü size yeter. Onun için dikkat edin diyor Peygamber.
Yani dostlar o çocuk bizim malımız değil, çocuğumuza hakaret eden, yolculuklarda çocuklarımızın ağlama krizlerine tahammül edemeyen kimse de bizim çocuğumuz konusunda söz sahibi değil. Böyle sorumluluk sahibi olmamız gerekiyor yani “Çocuktur, bırak onu, istediğini yapsın.” değil derdimiz. Duyarlı bir ebeveyn olmamız çerçevesi dahilinde bunları söylüyorum.
Çocuksuz yaşam modelinin her geçen gün artmasına müsaade etmemeliyiz. Bunu kabul etmeyelim dostlar. Bunu hayatımıza işlemelerine karşı çıkalım. Ne olur, yalvarıyorum alışmayalım buna!
Esra Erol’da yaşananlar, Müge Anlı’da konuşulanlar, Seda Sayan’daki o mevzular… Evet, evet doğru, haklısınız. Belki gerçek olaylar ama izlenmediği için reytingte işe yaramadığı için mutlu hikayeler yer almıyor ekranlarda. Bunu düşünelim, bunu bilelim. Esra Erol’da yufkacıya kaçan eltileri biliyoruz, izliyoruz da onları böyle dikkatli bir şekilde ama Esra Erol’un kendi özel hayatında düzgün bir aile hayatı yaşama gayretini görmüyoruz bile.
Demem o ki dostlar; çocuk candır, renktir, neşedir, berekettir, gerçekliktir, umuttur ve gelecektir. En önemlisi de nedir biliyor musunuz dostlar? Çocuklar bize Allah’ın emanetidir. Hem o emanete hem de o emanetin haklarına, hukukuna sahip çıkalım.
Kalın sağlıcakla.