GURBETÇİLERE MÜJDE VAR! – 28 AĞUSTOS 2021

Gurbetçilere Müjde Var 1080X1080

Sayılı gün çabuk geçer derler ya, dönüş yoluna dönen gurbetteki dostlarımız tatillerini bitirmek üzere artık. Birçoğu da zaten bitirdi, döndü gurbete tekrar. Bekle bekle, hayal kur, işte bir sürü program yap. Sonra göz açıp kapayıncaya kadar geçsin erisin günler. Buradan bakılınca tuzu kuru gibi gözüken ama oradan gidip bakıldığında aslında hep öteki olma haliyle bir yaşam süren gurbetteki can kardeşlerimizle sadece bu platform üzerinden böyle özel bir bağ kurduk hatta nasip olursa eylülden sonra da Avrupa’ya uğrayacağız böyle birer birer. İster köy olsun ister şehir olsun hiç fark etmez. Niyetimiz yalnızca böyle samimi bir muhabbet, aramızdaki bağları sağlamlaştırmak ve halden anlamak için toplanmak, buluşmak.

Az önce dedim ya, buradan bakınca tuzu kuru olarak gördüğümüz o gurbetteki dostlar aslında bir mücadelenin içinde. Özlük mücadelesi, değerlerini koruma mücadelesi, kimliğini hatırlama mücadelesi. Bırakın artık şu ezber cümleleri, “Kardeşim, çok rahatsızlarsa kalksın gelsinler. Çok istiyorlarsa e dönsünler geriye…” değil mi? Yahu sen ben bile kendi ülkemizde bir evden diğer bir eve geçerken bile günlerce düşünüyoruz. Düzenimiz bozulacak, işte iş yerine olan mesafemiz değişecek, çocukların okullarına olan mesafe değişecek… Daha bir sürü şeyi düşünmüyor muyuz? Anneme yakın olayım ki işte çocuğuma baksın, kardeşlerime yakın olayım ki arada gider geliriz birbirimize. Bu detaylarına hiç girmiyorum bile. Öyle oturduğumuz yerden gerile gerile, “İşte bu kadar memleket memleket diyorsan kalk gel kardeşim, niye bekliyorsun orada?” değil mi? İşte bunu dememizle olmuyor bu iş.

Geçen gün İsviçre’de yaşayan bir gurbetçi dostumuzla konuştum, bana bir olay anlattı:

Bir market zincirinin iş görüşmesine gidiyor bu arkadaş. Bakın sadece bir market. Neden bunun altını çizdiğimi birazdan anlayacaksınız. İş görüşmesinde karşısındaki kişi Türk olduğu için Türkiye’de hangi siyasi lideri desteklediğini ve Facebook sayfasında desteklediği siyasi tarafla alakalı bir paylaşım yapıp yapmadığını soruyor hatta ve hatta Tayyip Erdoğan’a karşı fikrini ve duruşunu soruyor. Velhasıl o arkadaş, markette bir eleman olarak aranan pozisyonda siyasi kimliğinin ne önemi olduğunu söylüyor ve görüşme sonlanıyor, ayrılıyor oradan. Peki sizce o iş oluyor mu? He* Yani o arkadaşımızı işe alıyorlar mı? Tabii ki hayır.

Peki soruyorum size, burası neresi? Anlattığım yer neresi? Avrupa. Kimdir bu Avrupa? Özgürdür, çağdaştır, medenidir, saygılıdır, hoşgörülüdür, anlayışlı ve adildir değil mi? Bunu bize dayatmaya çalışan, bunu bize kabul ettirmeye çalışanlara siz gerçekten inanıyor musunuz he?

Aranızda hiç Avrupa basınında Türkiye ile ilgili haberlere nasıl manşet atıldığını merak edip bakan oldu mu? “Yıl olmuş 2021, insanlar hala birbirinin cinsel tercihine, yaşantısına karışıyor, vallahi aklım almıyor.” diyenler, dünyadan haberiniz var mı veya Avrupa’yı ne kadar tanıyorsunuz he yoksa sadece 30 liraya Instagram pozu vermek için içtiğiniz o kahveyi yudumlarken mi yaşıyorsunuz bu kafayı? Avrupa’yı böyle mi görüyorsunuz?

Gurbette yaşayan dostlarımız o yazılı ve görsel basının attığı manşetlerle, yaptığı haberlerle de psikolojik baskı altında tutuluyor.

Birleşmiş Milletlerce tanınan ifade özgürlüğü diyorsun. Eee peki bu ne, he? Neden benim fikrimi, görüşümü, tarafımı, duruşumu alt etmeye, ezmeye zorluyorsun? İfade ve fikir özgürlüğü neden yalnızca senin gibi düşünenlere tanınmış oluyor veya şöyle soralım, ifade ve fikir özgürlüğü neden yalnızca senin gibi düşünenlere tanınmış oluyor he?

Allah nasip ederse ülkemizdeki gençlerle birlikte Avrupa’da gurbetteki gençlerimiz arasında bir bağ kurmak ve bu kardeşliği sağlamlaştırmak için bir proje üzerinde çalışıyoruz. Türkiye’deki gençlerimizi böyle ufak ufak, inceden inceden, giderek değerlerinden ve değerlilerinden ayırmaya uğraşıyorlar. Bırakın uğraşmayı milyon dolarlar yatırıyorlar buna hatta fonluyorlar bu akıma hizmet edecek kim varsa: gazeteci, sanatçı, internet sitesi sahibi, yazar, akademisyen… Hepsini fonluyorlar. Her şeylerini koyuyorlar ortaya ve tek bir amaçları var: Bizi, bize yabancılaştırmak.

Buradaki gençlerle kalkıp gideceğiz Almanya’ya, Belçika’ya, Hollanda’ya, Fransa’ya… Amacımız ne biliyor musunuz? Oradaki yaşıtlarının verdiği kimlik ve özlük mücadelesini gidip yerinde görsünler bizim gençlerimiz ve oradaki yaşıtlarının ağzından duysunlar istiyorum orada yaşananları, Avrupa’nın ne olduğunu. Böyle bir takım olsunlar, sürekli iletişim halinde kalsınlar, aileleri tanışsın, gönülden kurulan bir kardeşlik olsun istiyoruz Avrupa’daki gençlerle ülkemizdeki gençlerin arasında.

Danimarka’dan yıllık izne Türkiye’ye gelen ve sonrasında da dönerken bizi arayan bir ablamız demişti bize, “Abi vallahi ülkeye gelince sanki buradaki gençler bizimkilerden daha Avrupalı olmuş, daha Avrupa’ya özenir olmuş, şaştım kaldım.” demişti bize. Peki biz nasıl bakıyoruz olaya? Biz olaya şöyle bakıyoruz: Nasılsa burası Türkiye, böyle tarihi şanlı, geçmişi, ecdadı, kökleri… Onlar yeter. Ne kadar değişir ki buradaki insanlar değil mi? Aileler, gençler…

İşte tam da burada yapıyoruz hatayı. Gözümüzün önünde duruyor Özbekistan örneği. Tam 600 sene nüfusunun yüzde 93’ü Müslüman olan ülkeyi böyle ufak ufak kemirdiler, yavaş yavaş sömürdüler orayı, usul usul girdiler içeriye ve sonrada beyinlere girdiler. Sonuç? Özbekistan’da Müslümanlara yasak üstüne yasak. Hani şu an sınırlar kalksın, tek tip dünya modeli olsun, işte ırk olmasın, sadece dünyalı diye tanımlansın insanlar deniyor ya; en büyük tuzak, en büyük oyun, en büyük plan bu. Öyle yumuşak kelimelerle, öyle hafif cümlelerle ve öyle iyi niyetle örtülmüş açıklamalarla yapıyorlar ki senin benim çocuğum da dönüp ne diyor? “Ee ne var bunda yani? Bunun neresi yanlış?”

Avrupa’da küçücük bir caminin anlamını hissetmek için kalkıp gideceğiz oraya bizim gençlerle. Avrupa’da bir akşam yemeğinde bütün ailenin bir yemek masasında toplanmasının kıymetini anlamak için kalkıp gideceğiz oralara. Avrupa’da değerlerine ve değerlilerine tutunan gençlerin azmini yaşamak için gideceğiz oralara. Tek başımıza düşeceğiz yola. Kurum, kuruluş, vakıf… Gelirse yanımıza ne ala, gelmezlerse, bizim yanımızda olmazlarsa, destek olmazlarsa hiç problem değil. Biz bu yola her şekilde çıkacağız inşallah.

Burada her gün gördüğümüz memlekete hasret olanları gidip orada dinleyeceğiz bu sefer. Bir çaycıda çay içebilmenin, bir yatsı namazı sonrası kapı önünde muhabbet edebilmenin, mahalle düğünlerindeki o şenliğin, o pencerenin kenarından dağa, taşa, dereye, gökyüzüne bakabilmenin ne demek olduğunu gidip gurbetteki can dostlarımızın dilinden, kalbinden dinleyeceğiz.

Bu aralar bir akıma yatırım yapıyorlar. Hani şu, “Türkiye bir mühendis kaybetti ama Almanya bir temizlikçi kazandı.” diye. İşte oradaki o temizlik işinde çalışan gurbetçilerimizin, oradaki otel çalışanlarının, oradaki o marketlerde çalışanların, oradaki berberlerin, bakıcıların gördüğü muameleyi gidip yerinde onların ağzından dinleyeceğiz. Öyle Twitter’da şov yapanların aslında gittikleri yerde gördükleri karşılamanın nasıl olduğunu gidip yerinde göreceğiz.

Öyle Twitter’da şov yapanların hani, “Gelecekle alakalı kaygımız var, işte geleceğimizi göremiyoruz bu ülkede.” diye o şov yapanlar var ya,işte onların gittikleri yerde gördükleri karşılamanın nasıl olduğunu gidip göreceğiz hem de yerinde. Bir de şu var, “Ama iyi para kazanıyorlar canım, iyi para kazanıyorlar.” İyi para kazanıyorlar da verdiği verginin, ödediği cezaların, yatırdığı faturaların, marketteki alışverişe ne kadar para harcadığının, ne kadar kira verdiğinden haberin var mı? He? Bunu söylerken bunları hiç düşünüyor musun yoksa sadece ele geçen parayı mı sayıyorsunuz bunları konuşurken?

Bak ne diyorum! Markette çalışmak için bile adam sana kendi ideolojisini şart koyuyor. Ekmek yok diyor sana eğer bizim istemediğimiz birinin tarafındaysan.

Demem o ki dostlar, bizim bizden başka kimsemiz yok. Bizim bizden başka gidecek yerimiz veyahut da bizi olduğumuz gibi kabul edecek başka bir ülke, başka bir devlet yok. Bizim başka bir bayrak altında böyle özgürce yaşamak gibi bir şansımız da yok. Bizim başka bir sınırda, başka bir toprakta böyle rahat rahat nefes alacağımız bir dünya yok. Bizim görüşü, fikri, tarafı ne olursa olsun konu vatan olduğunda kenetlenebileceğimiz kendimizden başka kimsemiz yok. Bir Azerbaycan var, o da can Azerbaycan kadar bizim için hazır duran, anında yanımıza koşan, her günde dost olan başka hiç kimse yok ve dostlar bize Anadolu’dan başka yar da yok, toprak da yok, kol kanat gerecek devlet de yok.

Şunu unutmayın:

O her gün gördüğümüz boğaza hasret birileri var uzaklarda.

O her gün dalgalandığını gördüğümüz bayrağa hasret olan can kardeşlerimiz var uzaklarda.

O her gün muhabbete toplandığımız kahvedeki o çaya hasret birileri var uzaklarda.

Her gün duyduğumuz o ezan sesine gece gündüz hasretlik çeken birileri var uzaklarda.

O her gün gördüğümüz, üzerine bastığımız vatan toprağına öyle sırılsıklam hasret olan birileri var uzakta.

O her gün uyandığımızda gördüğümüz o gökyüzünün altında bir dakika daha fazla geçirmeye dua eden birileri var uzaklarda.

“Ama abi çok iyi para kazanıyorlar ya, böyle euroyu ağaçtan topluyorlar.” değil mi? Tabii…

Yazın başında bu platformdan bir çağrı yapmıştık. Gurbetteki dostlar gelin demiştik, memleketin size ihtiyacı var demiştik. Ve 5 milyonun üzerinde gurbetçimiz ülkemize geldi ve bir ay boyunca yediler, içtiler, gezdiler, tomarla da para bıraktılar ve ülke ekonomisine ciddi bir kakı sağladılar. Allah razı olsun gurbetteki bütün dostlarımızdan. O gurbetteki dostlarımız iyi ki varlar.

Şimdi gurbetteki dostlar bizi bekleyin, bu sefer biz geliyoruz sizin yanınıza.

Kalınla sağlıcakla.