DEVLET NEYİ GİZLİYOR? – 18 AĞUSTOS 2021

Devlet Neyi Gizliyor 1080X1080

Dostlar 3-4 gün önce afet bölgesi Kastamonu Bozkurt’taydım. Gidip gördüm, yerinde tanık oldum. Bu gözler öyle şeylere şahit oldu ki o sosyal medyada dolaşan görüntüler, işte videolar, paylaşımlar hiçbir şey değil o kadar söyleyeyim. Arkadaşlarla birlikte kurduğumuz Dünya Müslüman Gençlik Hareketi olarak atladık gittik afet bölgesine. Neler yapabiliriz, yaraları sarmaya bir insan olarak nereden başlayabiliriz diye böyle karış karış her noktayı dolaştık, olanı biteni yerinde görüp felaketi yaşayan, mağdur olanlarla yerinde konuşarak tespitlerde bulunduk.

Öyle oturduğu yerden yalan edebiyatı ve algı şovu kasanlar her afette, her felakette, her acı günümüzde olduğu gibi yine klima altında evlerinde, havuzlu bahçelerinde, açık büfe kahvaltı arasında üzerine düşen vazifesini yaptı. Milletin aklını bulandırmak için durmadı, utanmadı, yüzü kızarmadı. Yalan yanlış yazdı çizdi, attı tuttu. Hani vardır ya; biri yalan konuşur, sen de bak dersin, al gör aha bu da kanıtı, bu da ispatı işte, al kendi gözlerinle gör dersin. Gerçek ortaya çıkınca adam bir utanır değil mi? İşte ne bileyim yüzü kızarır, ezilir, büzülür, mahcup olur. Tabii az biraz adamsa olur, eğer değilse yalana bir daha ekler diğerinin üzerini örter.

Bakın dostlar; afet bölgelerinde insanların canı gitti, evi gitti, hatıraları gitti, hayvanları gitti, biriktirdikleri gitti, dükkanları gitti, arabaları gitti… Neyi konuşuyoruz biz ya? He? Allah aşkına yerine gelmeyecek gidenlerin var olduğu bir afette neyin intikamını alıyoruz? Kimden neyin acısını çıkarmaya çalışıyoruz?

Beğen ya da beğenme, sev ya da sevme; ilgili bakanlarımız İçişleri Bakanı, Enerji Bakanı, Ulaştırma Bakanı, Çevre ve Şehircilik Bakanı olayın ilk gününden itibaren olay yerinde gece gündüz saat mefhumu olmadan iyileştirme adına, toparlama adına, yaraları sarma adına mücadele veriyor, emek veriyor. Devlet yanınızda merak etmeyin diye moral veriyor oradakilere, destek oluyor oradaki insanlara.

Yahu kardeşim ev yanarken, olay yaşanırken nedir bu birilerinin o etkileşim kovalama merakı? He?

Süleyman Soylu çıktı, olay yerinden bilgilendirme yaptı. Kayıp ihbarlarından ölü sayısına, aranan vatandaşlarımızdan, kimliği henüz belirlenememiş kişilerden defin işlemlerine kadar sayılarla, grafiklerle bilgi verdi. Her gelişmeyi anbean canlı yayın yaparak açıkladı. Bütün sorulara, saçma sapan dahi olsa sabırla ve detaylı bir şekilde cevap verdi. Bu konuda resmi kurum ve kuruluşlardan yapılan açıklamaların dışında herhangi bir sayfadan veyahut da kimliği belirsiz hesaplardan yapılan paylaşımlara itibar etmeyin, dikkate almayın, onlara cevap bile vermeyin dedi.

Oradaki insanlar enkazın altında böyle bir ses ararken, bir kişiyi daha kurtarmanın sevincine dua ederken birileri arkadan ölü sayısı açıklıyor. Ölü sayıları gizleniyor, aslında gerçek çok başkaymış.

Kayıp sayısı netlik kazanmaya başlarken birileri çıkıp diyor ki, “Kayıplar sanıldığından da fazla. Saklıyorlar, gizliyorlar, gerçek rakamı söylemiyorlar.” Yahu defin işlemleri yapılıyor, birileri yine çıkıp diyor ki, “Hayır canım ya bunlar yalan, ölüleri sakladılar, morglar ağzına kadar dolu, çoğunu isimsiz diye gömdüler.”

Her gün sayılar güncelleniyor, her gün bilgiler yeniden raporlanıyor. Kimi kimden saklayabilir devlet he? Küçücük bir ilçede, herkesin birbirini tanıdığı bir bölgede neyin üzerini örtebilir he? Yahu Allah yaşatmasın bir düşün; sen böyle bir afette canını, evladını, işte kardeşini, anneni, karını, dostunu kaybetmiş olsan bunu kim örtebilir, bunu kim gizleyebilir he? Hele hele böyle teknolojik bir çağda. Senin ölünün ismini kim gizleyebilir Allah aşkına, bunu kim yapabilir? Bir düşün.

Ne partizanlıkmış bu ya, yerin dibine batsın. Bu ne siyasi ideolojik çöplükte boğulmakmış ya, Allah hepimizi kurtarsın. Bu ne dur durak bilmez bir hırsmış ya. Ne olur biri hepimizi uyandırsın!

“HES Barajı patladı, işte bundan dolayı da sel oldu.” dediler. Sonra? Bu afetin barajla, HES’le uzaktan yakından bir alakası olmadığı ortaya çıkınca, orada herhangi bir barajın, herhangi bir su tutan havuzun olmadığı görüntülerle ispat edilince tek kelime dahi edemediler.

Yangın oldu, “Helikopter yok.” dediler. Aynı anda da helikopter sesinden telefona ne dedikleri anlaşılmıyordu ama utanmadılar, kendilerinden iğrenmediler.

“Burada kimse yok, devlet yok, işte asker yok, polis yok, TOMA yok, itfaiyeci yok.” diye servis ettiler ama görüntülerin perde arkası çıkınca da, “Ulan biz buna nasıl kandık ya? Bunu yapanlar haindir, böyle bir zamanda devlet itibarsızlaştırılmaz.” diyemediler!

Korona sürecini hatırlayın. Sağlık sistemi çöksün diye oturup el açıp beklediler ama yoğun bakımda yatan kişi belki senin annen belki benim çocuğumdu, hiç umursamadılar.

Günlerce verilen mücadeleden sonra yangınlar kontrol altına alındı; her şeyi dediler, söylediler, uydurdular, karaladılar ama bir kere dahi orada emek veren herkesten, devletten, milletten Allah razı olsun diyemediler.

Ateşi söndürmek için su taşıyan, yangın tüplerini omuzlarına sırtlanan, girilmeyecek noktalara yara bere içinde girenleri böyle sınıf sınıf ayırdılar; işte bu şov yapıyor, işte bu samimi, bu sahte, bu gerçek diye oturdukları yerden herkesi yargıladılar ama gece gündüz verilen emeğe, iyiliğe, fedakârlığa “bu tam bir kurtuluş savaşı ruhudur, şükür bizim milletimiz böyle bir millet” diye gururlanıp bu onuru yaşayamadılar.

Uçaklarımız, helikopterlerimiz vızır vızır uçarken, “Bizimkiler işe yaramaz. Nerede o Rusya’nınkiler, nerede Yunanistan’ınkiler, nerede Almanya’nınkiler?” diye göklerde bir başka ülkenin bayrağını aradılar ama bu ülkenin uçaklarına, helikopterlerine bir kere bile helal olsun be demediler, diyemediler.

İçimiz içimizi yiyor, öyle sosyal medyadan sadece ah vah yapmakla olmaz, biz de bir şey yapalım, biz de az çok demeden destek olalım diyen vatandaşlarımız için verilen IBAN numarasıyla dalga geçtiler.

Şunu söyleyeyim, devletin toplanacak paralara ihtiyacı yoktu çok şükür. Devlet bütün yaraları saracak, bütün eksikleri tamamlayacak güçte ve kudrette ama böyle zor dönemlerde psikolojik bir birlikteliği sağlamak veyahut da yardım yapmak isteyenlerin yardımları derli toplu olsun, düzenli olsun diye bir devlet kurumunun, özellikle de güvenilir bir kurumun hesapları gösterildi ama ne bu yardımlaşmadan ne de toplanan paralardan mutlu olmadılar, daha kısa sürede daha hızlı şekilde oradaki insanlarımızın yaraları sarılacak daha hızlı şekilde iyileşecekler diye bir kere sevinemediler.

İklim değişikliği dediler, tedbirsizlik dediler, imar dediler, ihmal dediler, işte göz göre göre geldi dediler, ya bu yangın kontrollü bir yangın olamaz dediler ama rüzgârın hızını dahi ölçen, ormanlarımızı bir bir ateşe veren PKK için tek kelime edemediler. Boy boy paylaşım yaptılar; dünyaya, “Gelin bize yardım edin, bizim devletimiz aciz, bizim devletimiz beceriksiz, güçsüz.” dediler, hashtaglar açtılar sosyal medya hesaplarında ama tek bir çift söz de ciğerlerimizi ateşe verenlere edemediler.

Arhavi’de selden etkilenen vatandaşların yaralarını sarmaya başlayan, hasar gören araçları, traktörleri dahi kısa zaman içinde yerine koyan devlete bir kere yahu bir kere olsun devletimiz var olsun diyemediler, dilleri varmadı.

Evet, eleştirebiliriz, sorgulayabiliriz, o anki acımızla ağzımıza geleni de söyleyebiliriz birilerine, bazen bir yetkiliye bazen bir belediye başkanına işte bazen bir bakana bazen bir siyasiye ama bunun yanında yaraya sürülen merhemi de bir kere olsun eğer göremiyorsak yani kör olduysa gözlerimiz yazık bize ya, yazık bize.

Türk, Kürt ateşini fitilleyenleri görmediler yine kendi insanımızı suçladılar ama bir kere olsun “Bu coğrafyada Türk-Kürt kardeşliğinden veyahut da Türk ve Kürt’ün birliğinden başka bir şey tanıyamayız, bilmeyiz.” bahsetmediler, diyemediler. Dilleri varmadı, söyleyemediler.

Anadolu’nun direği olan Alevilik ve Sünni-Alevi kardeşlerimizle olan birlikteliğimize muharrem ayında zarar vermek için camları taşlayana tek kelime edemediler ama bu noktaya getirenler düşünsün diye yine aynı hırsla laf yarışına giriştiler.

Zamanı belli olmayan, yeri belli olmayan, gerçekle hiçbir alakası olmayan göç-göçmen görüntülerinden mülteci nefreti ve mülteci karışıklığı oluşturmak istediler, buna el açtılar ama aynı paylaşımlar yalanlandığında, gerçekler ortaya çıktığında “Yahu hata ettik, milleti boşa kışkırtmışız.” diye tek kelime etmediler, özür dilemediler.

171 kişinin öldüğü, 1500’den fazla kişinin yaralandığı selin üzerinden aylar geçmesine rağmen halen toparlanamayan Almanya’ya methiyeler düzdüler ama millet, devlet el ele vererek ülkemizde verdiğimiz bu mücadeleye tek hayırlı kelime etmediler.

Ülkemiz adına yapılan tek bir hayırlı işi alkışlamadılar, sevinemediler, gururlanamadılar ama devamlı yapılanı karaladılar, devamlı yalan söylediler, devamlı felaket tellağı yaptılar. Fake hesaplardan atılan o bot ve boş twittlerin peşine sürüklendiler ama gerçek kişilerin, resmi hesapların dediklerine bir kere dahi itibar etmediler.

Bu memlekette kadınların, toplumun her alanındaki mücadelesini ve varlığını kabul edenlerin mücadelesini yok saydılar, görmediler, duymadılar, inanmadılar.

Ülkenin istikbali için atılan her adımda en önde set kurdular ama istikbal için verilen mücadelenin, birlikteliğin asla yanında olmadılar. Ülkemizin bağımsızlık mücadelesine o süslü kelimelerle karşı çıkıp, tiye aldılar, dalga geçtiler, Batı’nın uşağı olma hayallerinin ipine böyle sıkı sıkı sarıldılar.

Bayrağımızın göklerde dalgalandığı o İHA’larla, SİHA’larla dalga geçtiler. Bu teknolojiyi üreten beyinlerin, mühendislerimizin aklını hiçe sayıp yine başkası en iyisini yapar diye Avrupa’ya, Amerika’ya hayran oldular, onları, Amerika’yı alkışladılar.

Bizi ayırmaya, bizi bölmeye, bizi birbirimize düşürmeye çalışan tüm kuyulara bir kazma da onlar vurdular ama biz olma, birlik olma tarafından hep uzakta durdular. Kısacası her şey oldular; bazen Yunan sevici oldular bazen Ermeni bazen gay bazen KHK mağduru oldular, bazen gerilla, bazen YPG’li bazen PKK’lı bazen de İran taraftarı oldular, bazen de… Neyse ama bir türlü bu memleketin çocuğu olamadılar.

Dostlar! Tüm dünyayla birlikte ülkemizde çok zor bir sürecin içerisinden geçiyor, türlü sıkıntılarla uğraşıyor ülkemiz, tabiri caizse bir doğum sancısı çekiyor. Tüm dünyayla birlikte Türkiye de yeniden pozisyon alıyor. Tüm dünyayla birlikte biz de yeni yüzyıla, yeni dünya düzenine kendimizi hazırlıyoruz. Ona göre!

Ya ele güne karşı devletimin yanında durur iç hesaplaşmaları sonra yaparım dersin ya da elin yanında durur, onun o ince planına meze olursun. Bu memleket için hiçbir zaman için hayırlı rüya görmeyen kişilerden medet umar, onlardan özgürlük, demokrasi, işte hürriyet, refah, konfor beklersen, onların düdüğüne üflersen zamanı gelip de seninle işleri bittiğinde öylece ortada bir başına kalıp olan biteni seyredersin. Örnek arıyorsan 20 yıl Amerika’ya hizmet eden, Amerika’dan medet uman, Amerika ile iş birliği yapan; Amerika’nın çıkarları bitip de o ülkeden çekilirken uçakların kanatlarına tutunmaya çalışan o Afganistan’daki Amerikan iş birlikçilerine bakabilirsin.

Bu süreçle alakalı bizim söyleyeceğimiz şey şu: Dikkatli olun, ayık olun ve hazır olun dostlar.

Allah devletimize ve milletimize zeval vermesin.

Kalın sağlıcakla.