DÜNYA GERİ VİTES YAPTI! 2. ONE MINUTE OLAYI! – 27 EKİM 2021

6Df653F6 8Ebb 41Eb A3C6 1395C56Baf16

Bugün çok keyifliyim. Batı devletlerinin ülkemize müdahale etmesini bekleyenler nasıl da mosmor oldular gördünüz değil mi? Çok güvendikleri dağlara kar yağınca nasıl da yıkıldılar içimizdeki tatlı su demokratları? 10 ülkenin büyükelçilerinin sosyal medya hesaplarından yayımladıkları online muhtıra gibi açıklamaya karşı Cumhurbaşkanı Erdoğan rest çekince “Azdan az çoktan çok gider. Haddinizi bilin! Yoksa size haddinizi bildiririz!” deyince nasıl da sevinçleri kursaklarında kaldı birilerinin değil mi?

Mevzuyu biliyorsunuz. Geçen hafta başında, tam da Kılıçdaroğlu’nun bürokratları tehdit ederek sınır koyduğu tarih olan 18 Ekim’de ABD, Almanya, Fransa gibi ülkelerin de aralarında olduğu 10 ülkenin büyükelçisi, hadsizce Türkiye’nin demokrasisine, iç işlerine ve bağımsız yargısına müdahale etmeye kalktı. Burada şunu söylemek istiyorum. Önceden ABD bu açıklamaları tek başına yapardı. Şimdi yemiyor herhalde! Toplamış mahalleden ipsizi, sapsızı! 10 büyükelçiyle dikildiler karşımıza. Sanki bir sömürge ülkesine talimat verircesine Kızıl Soros Osman Kavala’nın serbest bırakılması için çağrı yaptılar. Hem de “Derhal serbest bırakın!” diyerek de not düştüler. Üstten bakan bir tavırla, kibirli bir edayla Türkiye’ye parmak sallamaya çalıştılar.

O paylaşımı ilk gördüğümde bir Anadolu evladı olarak kan beynime sıçradı! “Bu nasıl bir tavır? Bu ne cüret? Bu ne aymazlık?” dedim. Maşallah hepsi ciğer yemiş! Şöyle bir düşündüm; bu büyükelçiler ülkemizdeki görevlerine daha yeni başlamış olacaklar ki Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki yeni Türkiye’den bihaberler. Hala karşılarında parmak sallayınca korkacak, tehdit edince boyun eğecek, bildiri yayınlayınca hemen dediklerini yapacak 20 yıl önceki eski Türkiye var zannediyorlar herhalde. Yoksa böyle hadsiz bir açıklama yapmalarının akılla, mantıkla izahı yok!

Ya da bu ülkeyi ve milleti sadece Twitter’dan takip ediyorlar. Sosyal medya üzerinden yapılan algıya tav olmuşlar galiba. Hükümeti çok güçsüz zannedip “Hazır fırsat bulmuşken biz de kafamızı bir çıkaralım, kendimizi bir gösterelim” demiş de olabilirler. Çünkü son dönemde topyekün bir şekilde AK Parti iktidarının gidici olduğuna, ilk seçimde Recep Tayyip Erdoğan’ın devrileceğine dair yoğun bir propaganda pompalanıyor ama 20 yıldır anlamadıkları şey şu; siyaset de seçim de sosyal medyada değil sandıkta yapılıyor.

Bir şeye dikkat ettiniz mi? Son günlerde muhalefet partilerindeki özgüven patlamasının farkında mısınız? CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, seçimi o kadar çantada keklik görüyor ki daha şimdiden sağ sola tehditler savuruyor, yönetime gelecekleri garantiymiş gibi yapacaklarını anlatarak aba altından sopa gösteriyor. HDP’ye bakıyorsun, yeni dönemde bu ülkeyi yöneteceklerini söylüyorlar. “Katil, eşkıya” dedikleri Türkiye Cumhuriyeti’ni yönetmeye hazırlanıyorlarmış! Diğer parti liderleri vaatler sıralıyorlar, kendi aralarında koltuk pazarlıkları yapıyorlar, bakanlıkları paylaşıyorlar. Oh ne ala mualla! Aç tavuk hesabı… Darı ambarında kutlamalar yapıyorlar. Yalan, yanlış, tutarlı, tutarsız konuşuyorlar. Yazıyorlar, çiziyorlar… Amaçları milletin kafasını karıştırmak.

İşte ekonomik sıkıntılardan kaynaklı, milletin Erdoğan ve hükümete yönelik desteğinin dibe vurduğu, artık arkasında durmadığı palavraları sıkılıyor. Buna yönelik parasını ödeyip sipariş ettikleri anketler yaptırıyorlar. AK Parti’nin oyunun çok düştüğünü, Millet İttifakı’nın Cumhur İttifakı’nı geçtiğini gösteren sonuçları önce sosyal medyaya sonra ada ana akım medyaya servis ediyorlar. Tam bir taarruz başladı! Birileri içten çökertmeye çalışırken, dışarıdaki hürriyet maskeli sırtlanlar boş durur mu?

Hiçbir kural, hiçbir kanun, hiçbir veri olmaksızın uluslararası kuruluşlar siyasi ve ideolojik kararlarla Türkiye’yi zor durumda bırakmaya çalışıyor. Ülkemizin dünya nazarındaki imajına, güçlü ve adaletli duruşuna çelme takmaya çalışıyorlar. Mali Eylem Görev Gücü, ülkemizin, kara para aklama ve terörizmin finansmanı ile mücadele konusunda eksik yaptığını açıklıyor. Onun için de ülkemizin ‘Gri Liste’ye alınması bu saldırının en somut örneklerinden biri.

Bunların yanında askeri olarak da bir kuşatmaya tabi tutuluyoruz. Yunanistan’ı üs olarak kullanan ABD, Ege’deki askeri konuşlanmasını farklı bir boyuta taşıyor. O süreci de yakından takip ediyoruz. Füze rampalarımızı ona göre ayarlıyoruz. Tam teşekküllü donanmamızı Ege ve Akdeniz’de cirit attırıyoruz. 

Doğu Akdeniz’de haklarımızı korumak için adeta yedi düvele karşı tek başımıza mücadele ediyoruz. Suriye’de, başta ABD olmak üzere Batı’nın besleyip büyüttüğü terör örgütlerine karşı göğüs göğüse çarpışıyoruz. Kafasını kaldıranın başını gövdesinden ayırıyoruz. Önce SİHA’larla vesikalık fotoğraflarını çekiyoruz, sonra da tahtalıköye yolcu ediyoruz. Karabağ’da kardeşimiz Azerbaycan’la tek yumruk olup, kurulan masaları yıkıyor, yapılan planları bozuyoruz.

İşte böyle bir zamanda yani içeride ve sınırlarımızın dört bir tarafındaki kuşatma girimlerine karşı ciddi bir mücadele verdiğimiz bir ortamda geldi, büyükelçilerin adeta nota verir tarzdaki bu açıklaması. Ekonomik sıkıntıların da etkisiyle kimin ajanı olduğu tam belli olmayan, yedi kocalı Hürmüz gibi ülkemizde cirit atan, bela olan her taşın altından ismi çıkan Osman Kavala’nın serbest bırakılması çağrısına ses çıkaramayacağımızı düşündüler muhtemelen. Zaten bir sürü sıkıntımız var, yeni bir kriz daha çıkmasın diye paşa paşa istediklerini yapacağımızı zannettiler herhalde. Evet, doğru, Türkiye eski Türkiye olsa tam da böyle olurdu! Ama kusura bakmayın! Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki Yeni Türkiye’de işler hiç de böyle yürümüyor. Anladıkları dilden verdi cevaplarını Cumhurbaşkanı Erdoğan. Onurlu devlet duruşuna yakışır şekilde, hadsiz büyükelçilerin ‘istenmeyen adam’ ilan edilmesi için gerekenin yapılmasını istedi.

Türkiye’nin boyun eğmesini bekleyen batı uşakları şoke oldu tabi bu cevap karşısında. İçimizdeki sözde bağımsızlık trolleri bu kadar sert ve keskin bir tavır beklemiyor olacak ki bir anda “Hepsi “Gerçek gündem bu değil, ekonomi mahvoldu, halkın sofrasına bakın.” tarzı açıklamalarla “ikinci one minute” olayının üzerini örtmeye çalıştılar.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu dik duruşu, bu resti birilerinin dengesini öyle bozdu ki hemen kriz çığırtkanlığına başladılar. Yok Türkiye felakete sürükleniyormuş, yok uluslararası arenada yalnız kalacakmış, yok ekonomi çökecekmiş, dolar fırlayacakmış, yok G-20 zirvesinde Biden Erdoğan’la görüşmezmiş… Yardırdılar da yardırdılar… Türkiye’nin onurunu, gururunu, milli namusunu çiğnetmediği için demediklerini bırakmadılar Cumhurbaşkanı Erdoğan’a.

Gürültünün bini bin para… Ama kuru gürültü tabi. Çünkü “Hükümet kendini ateşe attı” diye ellerini ovuşturanların, “Kriz çıkacak” diye pusuda bekleyenlerin istediği gibi sonuçlanmadı bu olay da.

ABD, Almanya ve Fransa’nın başını çektiği 10 ülkenin büyükelçisi tam da kendileri hakkında karar verilecek Kabine Toplantısı sırasında yeni bir açıklama yaparak Türkiye’nin iç işlerine müdahale etmeyeceklerini vurguladılar, Türkiye’ye saygı duyduklarını ifade ettiler. Bir başka deyişle de geri vites yaptılar. Yani özür dilediler özür. Cumhurbaşkanımız da bu adımı olumlu karşıladı, kabul etti.

Türkiye’ye talimat verip, parmak sallayıp, diz çöktürmek isteyenler, Türkiye’nin dik ve kararlı duruşu karşısında kendileri diz çöktüler, boyun eğdiler ve istediğimiz noktaya geldiler. Onun için kim ne dersi desin, bu olay aynı Davos’ta olduğu gibi dünyaya kafa tuttuğumuz “ikinci one minute” zaferidir. Milletin adamı Erdoğan, tek bir cümleyle 10 ülkeyi dize getirdi ve Türkiye’nin gücünü bir kez daha tüm dünyaya gösterdi.

Büyükelçilerin bu geri vitesi, içerideki küçükelçilerini ise büyük hayal kırıklığına uğrattı tabi. Başlarından kaynar su dökülmüşe döndüler.

Batı’lı sahiplerinden bekledikleri tavrı göremeyince de kudurdular, kahroldular, delirdiler adeta. Cumhuriyetçisi, özgürlükçüsü, demokrasi havarisi kesilenleri… İçimizdeki bu bukalemun tipliler, bu kez de 10 büyükelçiye ve onların ülkelerine saldırdılar. Mesele Şirin Payzın o kadar öfkelendi ki büyükelçilere “Madem yaptığınızın arkasında duramayacaksınız niye diplomasi oyunları oynuyorsunuz.” diye fırça attı. Eee napsın? Duygularıyla oynadılar kadının!

Almanya’da yaşayan firari ajan Can Dündar daha da kızgındı. “Erdoğan’a yaşam öpücü verdiğiniz. Gölge etmeyin başka ihsan istemez.” diye rest çekti kimin kucağında oturduğunu unutarak.

Nevşin Mengü “Olan Osman Kavala’ya oldu.” sözleriyle mateminiz, hüznünü, çaresizliğini dile getirdi. (Hani diyorlar ya “Hırsız içeride olunca kapı tutmaz.” diye…)

Neyse biz bırakalım onlar ağlamaya, sızlanmaya devam etsinler. Son bir haftaya damga vuran bu olay, Türkiye’nin nereden nereye geldiğini çok net bir şekilde gösteriyor. Birçok iç sıkıntıyla uğraştığımız, birçok iç ve dış müdahaleye direnmeye çalıştığımız, dolara, faize, belimizi büken ekonomik sıkıntılara rağmen gösterilen bu dik duruş, hiç de öyle küçümsenecek, sıradan görülecek bir olay değildir. Yaşadığımız bu diplomasi ve egemenlik krizi, bundan yıllar sonra tarih kitaplarında Türkiye’nin tam bağımsızlık mücadelesinin mihenk taşlarından biri olarak anlatılacak.

Büyükelçi olayı tüm dünyaya şunu gösterdi: Artık ABD Başkanı karşısında el pençe divan durup emir bekleyen Türkiye yok. Bağımsızlığını ve milletinin hassasiyetlerini en üstte tutan, egemenliği, bağımsızlığı ve onuru için her türlü bedeli ödemeye göze alan ve bin bir türlü tehdide karşı dik duran, Doğu Akdeniz’de haklarını korumak için yedi düvele kafa tutan, Suriye’de ABD, İsrail Fransa, Rusya ve İran’a rağmen terör örgütlerini Mezopotomya topraklarına, Afrin, İdlib dağlarına gömen, Ermenistan işgali altında inim inim inleyen Karabağ’da “Siz hepiniz biz ikimiz.” diyerek kardeşine sahip çıkan, geliştirdiği teknolojik araç ve silahlarla dünya savaş sistemini alt üst eden bir Türkiye var. Hatta ve hatta kendisine parmak sallamaya kalkana da kapıyı gösteren bir Türkiye var artık.

Bazıları bu Türkiye’yi, bu milletin geçmişini, bu milletin önceden neler yaptığını ve şimdi neler yapabileceğini zaten biliyordu ama tarihten, coğrafyadan, dünya siyasetinden bihaber olanlar bu ülkeyi ve bu milleti yeni yeni tanımaya başladılar. Onun için hiç kimse merak etmesin, çok yakında Türkiye’nin kim olduğunu herkes, ya seve seve ya da sindire sindire öğrenecek arkadaş! Göreceğiz inşallah…

Kalın sağlıcakla…