GURBETÇİLER ÇUVALLA PARA KAZANIYOR! PEKİ BİZ? – 3 ARALIK 2021

5

Size doğrudan ve kısa yoldan zengin olmanın yolunu anlatacağım dostlar, iyi dinleyin.

Bakın şimdi, ne yapıyorsunuz biliyor musunuz? Evdekilerden helallik alıp “Yeter ulan bu memlekette süründüğümüz, ben para kazanmaya, zengin olmaya gidiyorum” diye ilk uçağa atlıyorsunuz ve ver elini Avrupa, Amerika… Almanya’ya, Fransa’ya, Avusturya’ya, Hollanda’ya, New York’a ya da İsviçre’ye. Zaten havalimanından iner inmez sizi orada elinde şöyle balya balya Euro’yla, dolarla sizi karşılayan bir ekip oluyor ama öyle böyle değil! Öyle yüklü bir para veriyorlar ki size, parayı taşımaya gücünüz yetmiyor yani o kadar bir para pul yani. Gözünü sevdiğimin Avrupası işte, parası da bereketli diyorsun yani. Bunun yanında, çok kolay da iş buluyorsunuz Avrupa’da. Patronlar da hem böyle çok medeni, çok anlayışlı yani çok insani yaklaşıyorlar sana. Saygı, sevgi, merhamet… Yöneticiler böyle pammık gibi, bizimkiler gibi değil yani. Bir eliniz yağda bir eliniz balda, böyle keyif pezevengi gibi yaşıyorsunuz. Ya düşünsene, bundan daha güzel bir hayat var mı?

Öyle sanıyorsunuz değil mi? Böyle düşünüyorsunuz? Yıllarca bunu ezberlettiler bize değil mi? Hatta bizde oturduğumuz yerden gurbetteki eşe dosta “Tabii ya, sizin tuzunuz kuru, oh valla kebap hayat, tatilin var, iznin var, işin gücün var, e kazandığın parada bizimkinin 5-10 katı, hiç sızlanmayın, siz gurbetçilerin tuzu kuru…” dedik durduk! Gurbette kazanılan parayı öyle devletin hediyesi, vatandaşına ikramı, gökten yağan para saydık; demeye de devam ediyoruz hala.

Şimdi bu konu nereden çıktı? Niye anlatıyorum bunu?

Hiç uzatmadan mevzuya geleyim ben:

Sosyal medyada aşırı Instagram zehirlenmesi ve popüler kültür dayatmasına maruz kalmış bir kız kardeşimize sokakta mikrofon uzatılıyor, işte hayat şartları, geçim falan filan gibi sorular soruluyor. O kızcağız şu cevabı veriyor: “Avrupa’da 2-3 ay çalışıp kazandığın parayla, orada ev de alırsın, üstüne arabanı da alırsın.” diye cevaplıyor.

Haksız mı? Yoo, onun hesabına göre olabilir. (Ayda 2.500- 3.000 Euro alsa 45 bin falan yapıyor aylık. Bahşişi mahşişi 50 de ona sen. 3 ayda 150 eder, 2. el bir doblo alır, ev için 7-8 ay çalışması lazım…) Tomarla para kazanıyorlar tabii. Euro, dolar onların elinin kiri tabii. Eeee bu gurbette yaşayanlar her sene bir ev niye alamıyorlar? Bunlar bu kadar parayı ne yapıyorlar ki yoksa bizim gurbette yaşayan dostlarımız bu kızcağızımız kadar da akıllı değil mi ya? Hesap basit: 3 ayda bir doblo, 7 ayda bir ev. Bir doblo, bir ev, bir doblo, bir ev…

Sosyal medya hesaplarında yayınlanan bu saçma sapan videolar, bu çok bilmiş bilmiş konuşmalar, bu ucuz ucuz Avrupa güzellemeleri ve oralardaki Türk vatandaşlarımıza karşı atara kalkmalar, en çok da Avrupa’daki gurbetçi kardeşlerimizin tepkisini çekiyor, sinirini bozuyor.

Almanya’da 23 yıldır yaşayan Âdem Taflan adındaki gurbetçi abimiz -ki kendisini ben de tanırım- Avrupa’da birçok gönüllü çalışmaların içerisindedir, Âdem Bey bu kızcağızımızın videosunun üzerine bu olayı o kadar basit ve net bir şekilde anlatmış ki. Böyle tane tane, hem de kulaktan dolma bilgilerle veya internetlerde izlediği TikTok videolarıyla değil, kendi hayatından örnekle izah etmiş durumu.

Diyor ki, “Ben Almanya’nın Baden-Vürtemberg eyaletinde -Stuttgart’a yakın bir eyalet- buralarda normal bir daire 250 ila 300 bin Euro arasında ve 2500 Euro maaş alan kişinin ödeyebileceği, en fazla ayda 800 – 900 Euro ödeyebilir, yani bir ev kredisi 30-35 seneden önce bitmiyor.” diyor.

Yıllarca hep aynı şeyi konuştuk durduk, Avrupa’daki insanların kolay para kazandığını, paralarının hiç bitmediğini, para içinde yüzdüklerini, ne zaman borca ihtiyacımız olsa hep Avrupa’daki yakınlarımızla hallederiz, nasılsa onlarda para bol dedik durduk. Bazı rivayetlere göre de bizim gurbette yaşayan vatandaşlarımızın evinin altında para basma makinesi olduğu da söyleniyor(!) Ne kadar lazım bana? 500 Euro, hemen basıyormuş oradan, oh mis ama size şunu söyleyeyim:

Gerçekten bir kere gidip bir hafta orada yaşama şansımız olsaydı bunların hiçbirini demeye kalkmazdık. Diyeni de anında susturur, gereken cevabı da verirdik. Belçika’da 3 ay yaşamış, tüm Avrupa’da da az ve veya çok, 5-10-15 gün kalmış biri olarak diyorum bunu. İnsanlar birbirini göremiyor be çalışmaktan. Kocası gece çalışan, eşi gündüz çalışan aileler aynı evin içinde birbirlerine yabancı. Evde çıt yok, ses yok, kaynayan tencere yok neredeyse. Mutlu mesut, neşeli yaşayan insan yok o evlerde doğru düzgün. Bundan haberiniz var mı?

Almanya’da, Avrupa’nın birçok yerinde, senin maaşın daha yatar yatmaz devlet gerekli vergileri, cezaları, kiraları kesip kalanı bırakıyor sana. Oh maaşım yattı, şöyle alayım elime bir güzel sayayım tek tek demeye vakit bile bırakmıyor sana. Avrupa’dakilerin birçoğu ek iş yapıyor. Hanımlar, çocuklar, kızlar… 300-500 demiyor, temizlikti, çocuk bakmaydı, markette çalışmaydı, meslek yapmaydı… Hayat savaşı veriyorlar.

Avrupa’da sana 1000 Euro ödeyen patron eğer seni 2500 Euro’luk çalıştırmazsa vermez o maaşı sana bundan haberin var mı?

Yemek aramı uzatayım, sigara zamanında muhabbeti uzatayım, arada bir telefonla mesajlaşayım, eşimi, dostumu, kankamı arayayım! Hadi sıkıyorsa Avrupa’da çalışırken de bunlardan birini yapsana! Yapamazsın! Bundan haberin var mı?

Diyeceksin ki alma ev, kirada otur. Kiralar da aynı fiyat, aylık 800-900 Euro.

400 bin Eurolardan başlayan kredilere imzayı atar ve 30 sene bitmeyen kredilerle boğuşursun, tabii önce bankalarda kredi kuyruğuna girersin, banka da onu iş yerinde süresiz sözleşme hakkın varsa sana verir yoksa kedi misali ciğere bakar gibi bakarsın afişlerde gösterilen evlere. Peki bundan haberin var mı?

Avrupa’dan bir haftalığına memlekete gelen insanlar neden ağlayarak geri dönüyorlar? Neden bizim özlemimizi anlamanız mümkün değil diye hasretle koca bir yıl yaz tatilini bekleyip memleketlerine kavuşacakları günü iple çekiyorlar? “E artık alıştınız ama siz de, kaç senedir oradasınız” demesi kolay bize. Git bir de onlara sor. Neye alıştı, neyi kabullendi, neye sustu, neyi yuttu, neye boyun eğdi, neyi hazmetti, neye mecbur kaldı? Git bir de onlardan dinle. Peki, bunlardan haberin var mı?

36 yıl aralıksız çalışıp evde 3 kişinin çalışmasıyla bir ev sahibi olan gurbetteki kardeşlerimizden haberiniz var mı? Yok yok, niyetim öyle sızlanmak, ahlamak vahlanmak falan değil. Düpedüz gerçekleri olduğu gibi anlatmak ve bu boş Batı hayranlığının aslında ne olduğu konusunda kendi gençlerimizi düşünmeye ve farkındalık kazanmaya teşvik etmek!

Şu an Almanya’da köydeki evlerin dahi 300 bin Euro olduğundan haberin var mı? Orada dışarı çıkmak, bir akşam yemeğinde buluşmak, anlık programlarla sözleşmek bizimki gibi tek telefonla olabilecek bir şey değil. Peki bundan haberin var mı? Almanya’da bir ömür robot gibi yaşayıp, robot gibi bir ömür geçiren yalnızca memleketine geldiğinde insan odluğunu ve ailesi olduğunu hatırlayan insanlara gidin bir sorun “Bu şekilde yaşamanın bedeli neymiş” diye.

Ne güzel ya! “Ooo bu Alamancı, ooo bu Avrupalı, ooo bu Hollanda’dan geldi, bunda para vardır. Ye yiyebildiğin kadar.

Yok kardeşim yok! Oradaki yaşam bizim buradan gördüğümüz kadar kolay ve basit değil, yok! Orada yaşayanlar Euro kazanıyor, Euro harcıyor. Bir aile bir ayda kısa kısa, tasarruf yapa yapa, -affedersin- it gibi çalışarak 500 – 800 Euro biriktiriyor, onu da memlekette bir şey alalım veya yazın gidince köyde evi falan yaparız diye düşünüyor. Kazancının karını memlekete getiriyor yani.

Ha hazır gurbetçileri konuşuyorken, yani konu onlardan açılmışken bunun üzerine bir mesele daha var onu da anlatayım!

Meral Akşener hani seni beni düşünüyor ya, milletini ve ülkesini düşünüyor ve Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’ya bir tweet atıyor. “Sayın Bakan Fahrettin Koca, Sayın Erdoğan’ın ülkemizi sığınmacılar için bir hendeğe çevirmesi yetmedi, şimdi de siz mi çıktınız? Avrupa’nın kovidli hastalarını kabul etmek ne demek? Milletimizi, sağlıkçılarımızı yeni varyantlarla karşılaşma riskine nasıl sokarsınız?” diyor.

Sığınmacılar dediği kişiler kim biliyor musunuz? Bekleyin geleceğim oraya. Bu tweetin üzerine Fahrettin Koca cevap veriyor:

“Sayın Meral Akşener, üzerinde siyaset yaptığınız konu, Avrupa’da yaşayan 5 milyon insanımızdan Covid-19’a yakalananların İstanbul’da, bir acil durum hastanemizde tedavi olabilmeleri konusudur.”

Alman Sağlık Bakanı yoğun bakım kapasitelerinin dolmaya başladığını açıkladı.

Sizin sığınmacı dedikleriniz bu ülkenin sığınmacıları değil Meral Akşener, bu ülkenin vatandaşları.

Sizin sığınmacı dediğiniz kişiler, bu ülkenin en az sizin kadar hatta vatan sevgisi olarak sizi cebinden çıkaracak gurbetteki 5 milyon vatandaşlarımızdan birileri Sayın Meral Akşener.

Sizin sığınmacı dediğiniz insanlar, bu ülkenin ne zaman neye ihtiyacı olursa en önde varını yoğunu vermeye hazır Türkiye Cumhuriyetinin vatandaşları.

Sizin sığınmacı dediğiniz insanlar, param kendi ülkeme gitsin diyerek bir yıl gurbette para harcamaktan geri durup yaz tatillerinde çarşıya pazara, esnafa bakkala, manava kahveye döviz bırakan, para bırakan kişiler Sayın Akşener.

Sizin sığınmacı dediğiniz insanlar, Türkiye Cumhuriyeti bayrağına senden benden daha fazla âşık ve onun kıymetini daha iyi bilen kişiler Sayın Akşener.

Sizin sığınmacı dediğiniz insanlar, bu ülkenin en zorlu zamanlarında hep önde durup ülkesinin derdiyle dertlenmiş, sorumluluk almış kişiler Sayın Akşener.

Sizin sığınmacı dediğiniz kişiler dünyanın dört bir yanında, bu memleketin bekası ve bu memleketin gerçek bağımsızlığı için el açıp dua eden kişiler Sayın Akşener.

Sizin sığınmacı dediğiniz kişiler bu memleketin şehidine, şehit ailesine, askerine, polisine küfredenleri bırakın yanında beslemeyi onlarla kıyamete kadar kendini, kalbini, yüreğini buğzedecek şerefli, namuslu ve haysiyet sahibi, bu memleketin asil evlatlarıdır Sayın Akşener.

Böyle sığınmacı olmak keşke size de nasip olsa! Hiç fena olmaz sanki he?

Hadi kalın sağlıcakla.