HATAY’DA YETİMHANE VE SİVİL HASTANEDE 1 GÜN – 29 Eylül 2018
Bugün, erkenden düşüyorum yollara, içim içime sığmıyor. Hatay’a gidiyorum, Reyhanlı’ya. Sınırın sıfır noktasına…
Savaşın ne demek olduğunu bilmeyen, çocuk kalpleriyle en büyük imtihanı veren yetim yavrularımızın yanına gidiyorum. Masallar dinlemeye, gözlerini seyretmeye, yüzlerini izlemeye gidiyorum…
İçimde bir heyecan var. Sanki bu yol hiç bitmeyecekmiş gibi, bulutlara baktıkça da keşke diyorum dünyadaki herkes böyle pamuk gibi tertemiz kalsa.
Sonra bir iki sayfa daha kitap okuyarak geçiriyorum vakti. Ve ardından uçağın penceresinden görünüyor, Anadolu’nun en bereketli toprakları olan Hatay toprakları…
Uğur abi karşılıyor beni Hatay’da, pamuk tarlalarını anlatıyor, yol üzerindeki Hatay’ın en eski bakkalı, Melek bakkalda bir soda ısmarlıyor, yola devam ediyoruz…
Ve “aleykümselam“ diyor Cengiz dayı ardından… İçimdeki sesleri bir türlü susturamadan gelmişiz bile…
İşte bekliyorlar orada. Hepsi hazırlanmış nasıl da güzel görünüyorlar. Sarılıyorum tek tek, kucaklıyorum, o masumiyet kokan kokularını içime çeke çeke hepsini tek tek öpüyorum…
Gösteri hazırlamışlar bana, hem de ne hazırlık. Ali zeyn, Marya, Betül, Abdullah, Kasım, Güfran… Bir bisküviyle yetinen çocukların saflığı karşısında, kelimelerimin de dermanı kalmıyor yeni bir şeyler söylemeye. Öylece seyrediyorum uzun uzun… Bahar kokulu, anne kokulu, kardeş kokulu ümmetin yetim çocuklarını…
Burada çok iyi bakıyorlar onlara. Mutlular, yüzlerinden belli… E olduğu kadar…
Kapıda biraz seksek oynadıktan sonra artık vedalaşma vakti. Vedalaşıyoruz, Allah’a emanet ediyorum hepsini.
Sonra sivil hasteneyi görmeden dönmek olmaz diyorum. 22 yaşında Hasan… Terörist grup Işıd’e karşı Türk ordusunun yanında durup savaşta 2 bacağını da kaybediyor.
Ve benim adaşım Abdurrahman ve Lena… Kimyasal silahlardan dolayı uzun süre yürüyemiyorlar, dermanı yok bu minik dizlerinin… Başımı öne eğiyorum ve “Allah’ım ne büyük bir imtihan” diyorum.
Yine geleceğime söz verip ayrılıyorum buradan da.
Ve diyorum ki kendi kendime;
İyi ki, iyi ki mazluma umut olan, kol kanat gerip yuva olan, gücüyle düşmanı titreten bu bayrak altında yaşayan Türk oğlu Türküm diye.
Ve günün sonunda iliklerime kadar hissederek şu cümle dökülüyor dudaklarımdan;
Allah devletimize zeval vermesin.