HER ŞEY SAHTE ÇIKTI! – 07 Temmuz 2021

30 Hazi̇ran 1

 “Pizza değilsin ki herkesi mutlu edesin.” mottosuyla hayatını huzura yani andan keyif almaya, mutluluğa ve ayarında yani kendine yetecek kadar lükse adayan; zenginliğini amaç değil, hayatın bir lütfu ve bir hak edişi olarak gören Şeyma Subaşı sahasında olaylar bitmiyor, hız kesmiyor. Şeyma bir türlü parayla huzuru aynı anda ve aynı kişide maalesef bulamıyor.


“Saygı duyun, bu benim hayatım, işinize bakın” diye de tersleniyor ama hayatının her anını göze sokmaktan da geri durmuyor. “Hepinizin kıskandığı hayatımın olması benim suçum değil, o sizin fakirliğiniz.” diyemiyor da, “Herkes kendi hayatına baksın, benim tek istediğim huzur.” diye böyle altını çiziyor. Sosyal medya detoksuna giriyor ama sosyal medyada paylaşım yapmadığı zamanları da sosyal medyada paylaşmak için içerik toplayarak geçiyor.


“Evlenmeden katiyen çocuk olmaz, yapmam.” diye açıklama yapıyor. E Acun Ilıcalı’yla olan düğününe kızları “Melisa” ile katıldığını tüm Türkiye’nin bildiğini bilmediğimizi mi sanıyor? He? Cümleyi kurarken bile beynim yandı ya. Durun bir daha toparlayayım. Şimdiki sevgilisi yani en son numara olan Mısırlı zengin iş adamı sevgilisiyle beraberken hakkında çıkan hamile yorumlarına karşı, “Evlenmeden çocuk olmaz.” diyordu ama bunu derken de Acun Ilıcalı ile olan düğünlerine gelinlikler içerisinde katılan kızları Melisa Ilıcalı’nın varlığından haberimizin olmadığını falan düşünüyor herhalde.


Türk basını şöyle, işte Türk basını böyle, işte beni bir salın diyen Şeyma Subaşı ne hikmetse her platformda Türk basınına açıklamalar yapıyor, demeçler veriyor, kamuoyu bilgilendirmesi yapmaya devam ediyor ama burada da farkını konuşturuyor, açıklamalarını ana dili gibi bildiği İngilizce yazarak yapıyor. Hani “İşiniz ne? Oturun translateden çevirin.” diyor bize yani…


İçi seni dışı beni yakan, Acun Ilıcalı’nın da enerjisine hayranım dediği eski eşi Şeyma Subaşı, ne hikmetse hep bir haber oluyor, devamlı hakkında konuşuluyor, sürekli TT olup gündem pastasından dilimini kapıyor, hani kapıyor derken umarım yanlış anlamadınız? Yani hak ediyor ve yiyor diyelim, şöyle daha nazik ve kibar olsun değil mi?


Şeyma Subaşı bu fani dünyanın çılgın kızı, böyle içi içine sığmayan, partilemekten keyif alan, kendi sınırlarını zorlayan, storyleri 2 milyondan fazla izlenen ve milyonlarca da gizli hayranı olan ama böyle bir aile sıcaklığını arayıp, böyle küçük dünyasında kendi halinde yaşamak, en büyük hayalim diye açıklamalar yapan şahsına münhasır bir fenomen isim.
Anne Şeyma, kardeş Şeyma, evlat Şeyma, eş Şeyma, sevgili Şeyma, dost Şeyma, yazar Şeyma ve günün sonunda da “Sadece Şeyma.” Peki kim bu “Sadece Şeyma”?

Abi bir senin kanal kalmıştı bu Şeyma Subaşı’nı konuşmadığımız diyenler de beklesinler, ben diğerlerinden biraz daha farklı konuşacağım. Şeyma Subaşı üzerinden ne yapılmak isteniyor? Aslında Şeyma Subaşı kimliği altında vitrinde sunulan şeyin ne olduğunu konuşacağım. Ayda iki kez Şeyma Subaşı’nı TT yapan seni, beni yani bizi konuşacağım. Çocuklarımızın, genç kızlarımızın, delikanlılarımızın bu yeni dünyada sadece para ve sadece lükse erişme üzerine kurulan sisteme, dilim döndüğünce çomak sokmaya çalışacağım. Yavaş yavaş normalleştirilmek istenilen evlilik dışı çocuk, mahremiyetsiz bir hayat anlayışı, cinsiyet kimliklerini tamamen atıp tek tip insan modeli yapısının dinamolarının nasıl böyle yavaş yavaş atılmaya çalışıldığını konuşacağım. Bir tek isimden yola çıkarak kocaman bir toplumun ahlak ve mahrem konuları üzerindeki yozlaşma hızımızı tabiri caizse yüzümüze vuracağım. Ahlak bekçiliği ya da birilerinin yaşadığı hayatı sorgulamak ne haddime ne de vazifem ama eğer bu olaylar, bu yaşanılanlar, bu süslü püslü sunulan suni gündemler gözümüzün içine içine sokuluyorsa, her yerde Şeyma Subaşı’nın evlilik teklifinde aldığı tektaşın fiyatı konuşuluyorsa, öyle ya da böyle geyik olsun diye bile Şeyma Subaşı’nı paraya giden yolda kitabı okunulması gereken kadın imajıyla birileri önümüze koyuyorsa bu meseleye bir bakmak lazım.


Ya evladı hasta olan bir anne sesini duyurmak için sosyal medyada, sırf gündem etiketi diye Şeyma Subaşı’nı da hashtag olarak yazıyorsa bunu konuşmak lazım. Kadın hüngür hüngür ağlıyor, evladının hastalığı için belli ki sesini duyurmaya çalışıyor ama bunun için araç olarak ne kullanıyor biliyor musunuz? Şeyma Subaşı etiketi. Kendi evladının derdine yanarken, tektaşının sahte olmasına dertlenen Şeyma Subaşı’nın gündemine yama oluyor, ne bileyim belki de buna mecbur kalıyordur ama bu oluyor ve bu yaşanıyor.


Bir kutu açma yarışmasına yarışmacı olarak katılan Şeyma Subaşı’nın hikâyesi 2010 yılında giriyor hayatımıza. Acun Ilıcalı’nın evli olduğu zamanlarda adının anıldığı Şeyma Subaşı; böyle işte vizyon sahibi, ileri görüşlü kişiliğini o günlerden belli ediyor aslında. Siz ne demek istediğimi gayet iyi anladınız. Değil mi? Anladınız anladınız…

Babanı seçemezsin ama kayınpederini seçmek senin elinde. Bu tam uymadı buraya ama değil mi? Bu tam uymadı buraya ya. Neyse Acun Ilıcalı’nın yaşı kurtarır bu atasözünü.

Bir röportajında kendisi demiş, “Aşkın olduğu yerde mucizeler mümkün.” diye. Ardından da Acun Ilıcalı’yla evleniyor ve yine tektaşlı malum o pozlar.


İşte Şeyma’nın kış görmemiş mevsimleri bundan sonra başlıyor. Rahat bir hamilelik için Amerika’ya giden Şeyma’nın manşetten giren haber başlıkları o günden sonra hız kesmeden devam ediyor.


Baktım şöyle bir ne denilmiş, ne yazılmış hakkında diye.
Doğum hediyesi Jeep ne kadar? Düğün masrafı ne kadar? Düğüne davetli isimlerin gideceği jet uçaktaki isim listesinde kimler var? Gelinliğinin tasarımcısı kim? Yılın düğününde tek gecede ne kadar para harcandı? Çantası dudak uçuklattı, saatinin fiyatı ağızları açık bıraktı, tek gecede ödediği hesap şok etkisi yarattı. Partiden partiye koşan Şeyma ne giydi? Acun Ilıcalı’dan ne kadar nafaka parası söğüşlüyor, şey alıyor? Kaç milyon liralık evde yaşıyor? Ibiza, Miami, Dubai, New York tatilinin faturası ne kadar? Yeni sevgilisi kim? Faturalarını kim ödüyor? Son sevgilisinden neden ayrıldı? Şeyma’nın yeni sevgilisi Mısır’ın en zenginleri listesinden bilmem kaçıncı sırada çıktı! Şeyma’ya uçak kapattırdı! Kolundaki bileklik herkesi hayran bıraktı. Şeyma hamile kaldı, Şeyma bebek düşürdü, Şeyma’nın evlilik teklifindeki yüzüğünü parası servet değerindeymiş, Şeyma’nın lüks teknesi, helikopteri, işte mini elbisesi, frikiği, bikinisi, aşırı ama böyle aşırı lüks hayatı ve Şeyma’nın Mısırlı sevgilisi dolandırıcı çıktı, yüzüğü sahte çıktı, tüm pahalı hediyeleri sahte çıktı. Şeyma sevgilisiyle olan tüm fotoğraflarını sildi. Şeyma Acun’u aradı “Kurtar bizi.” dedi, Acun devreye girdi. Şeyma’ya Ibiza’da villa kiralandı, Şeyma yeni eve geçti, Şeyma aynı gece partide kafayı dağıttı. İşte “Sadece Şeyma.”

Böyle internete Şeyma Subaşı yazınca önüne çıkan haberlerden sadece birkaç tanesi bunlar. Aralarında fazlası varsa yine de helallik isteyelim kendisinden. Bir kısmını filtreledim çünkü, bir kısmını böyle görmezden geldim, bir kısmını da dilim dönüp söyleyemedim.


Yalnız bu haberler sadece tek bir kişiyi mi ilgilendiriyor? Yani sadece Şeyma’nın meselesi mi? Yani bu kadın sonuçta aşkını da, yaşadıklarını da, hayatını da, tek taraflı yaşayıp tek kişiyle, tek taraflı paylaşımlar yapmadı ama burası bizi hiç ama hiç ilgilendirmiyor, o sebepten kapadım bile hemen.
 
Şimdiiii… İlgini çekmiyorsa engelle geç, okumadan salla gitsin diyebilirsiniz. Kimse kimseyi zorlamıyor kardeşim, o zaman takip etme de diyebilirsin, mecbur değilsen görme bu haberleri, neden prim veriyorsun ki de diyebilirsin. Olay gerçekten “Sadece Şeyma” olayı değil. Artık tek tip bir modelleme yapıyorlar, vitrine tek bir isim seçip koyuyorlar. O isim de böyle süslenip püslenip piyasaya hizmet etmeye razıysa tamam işte. Ohh, oldu bu iş. Birilerinin istediği senaryo tıkır tıkır işliyor bundan sonra.


Sorsan Şeyma Subaşı’yı hiç kimse takip etmez, sorsan kimse hayatını merak etmez, sorsan kimse onun özel hayatını konuşmaz veyahutta da sorsan kimse etrafında bu hayat tarzını yaşayan kişileri barındırmaz yani sorsan kimse bu kız ve bu kız gibileri onaylamaz, sorsan kimse arkadaş da olmak istemez bunlarla. Peki öyleyse Şeyma Subaşı’nın storylerini izleyen o milyonlarca insan kim? He? Şeyma Subaşı’yı haber yapınca okunacağından emin olan yayın yönetmenleri bundan nasıl bu kadar emin olabiliyor? Şeyma Subaşı’nın her hareketi neden kamuoyunda bu kadar gündem oluyor? Neden bu kadının her giydiği, her paylaşımı, her partisi, her meselesi skandal da olup son dakika diye karşımıza çıkıyor? He? Madem kimse izlemiyor, madem kimse takip etmiyor, he?


Kızlarımız için değil, tüm gençlerimiz için yeni bir modelleme sunuyorlar. Zengin ve kolay yoldan para kazanma. Bu Thodexler, bu kripto para piyasalarının altında sizce ne yatıyor he? Bu hemen, hızlıca zenginliğe kavuşma ve zengin hayatını da dibine kadar yaşama sevdasına bizi kim itiyor? Gördüklerimiz mi yoksa karşımıza çıkanlar mı yoksa o yapıyor, ben neden yapmayayım diye düşündüğümüz o deli cesaretimiz mi? He? Asgari ücretle kıt kanaat araba alan adam nasıl o arabayı satıp da hiç bilmediği bir kripto piyasasına bu parayı yatırabiliyor he? 24 saatte zengin olmanın yolu diye atılan manşetler mi bizi buna sürüklüyor yoksa hayali senaryolar mı bizi bu kara deliğe sokuyor?

Bir de farkında mısınız hep şöyle şeyler var: Benim  bir tanıdığımın tanıdığı işte yatırmış 20 bin lira hatta kredi çekip yatırmış, 2 ayda 300 bin lira olmuş o para. Sonra da çocuk işi gücü bırakmış, şimdi hayatını yaşıyor.

Bu hikâyeler nereden çıkıyor? Unutmayın; en iyi algı, fısıltıyla yayılır. Senin benim böyle ara ara, ondan ona, ondan ona konuştuğumuz, anlattığımız şeylerle yayılıyor bu haberler. Belki de böyle bir şey yok ama tanıdık birinden duyunca var zannediyoruz, doğru zannediyoruz. Gerçekmiş gibi hiç sorgulamadan kabul edip, bizde ona göre davranıyoruz. Cumhuriyet tarihinin en büyük vurgununu yapan o Thodex’in kurucusu reklam kampanyasıyla tavlamadı mı herkesi? Lüks arabalar, işte kırmızı abiyeler, jilet gibi takım elbiseler ve ünlü erkekler, ünlü kadınlar. “Aaa bu benim en sevdiğim oyuncu, o varsa burası kesin güvenilir, aaa işte bu benim en çok değer verdiğim şarkıcı, buna güvenirim, kesin bu platform doğru bir mecradır” falan diye tavladılar bizi ama bakın aslında olayın ana başlığı burada da aynı: “Zenginlik, Lüks ve Kolay Para Kazanma”


Aşırı gösterişli bir hayat, değerlerinden uzak bir yaşam modeli, özgürlük adı altında yalnızlık aslında. Kimsesizlik, ne akraba, ne kardeş, ne aile. Sadece sen ve para. Sonsuz para ve sen. Sen ve sınırsız lüks hayat. İşte budur büyük resimdeki tek gerçek. Var ya bir söz; mesafe kısa, peynir kolaydaysa mutlaka bir hinlik vardır, bir tuzak vardır diye. Şeyma Şubaşı hani diyor ya, beni rahat bırakın, bu benim hayatım, ben ünlü değilim, ben meşhur değilim, işte ben bilmem ne değilim falan diye. Türkiye’de bir medya patronuyla evlen, hem de olaylı bir evlilik, sonra boşan, sonra cemiyet hayatını yaşa, sonra klas magazin sayfalarına röportajlar ver, her olayda basın açıklaması yap, sonra beni rahat bırakın, huzur verin…

Kusura bakma Şeyma’cığım, bunu sen istiyorsun. Adının anılmasını, her gün manşetlerde haberlerinin çıkmasını, popülariterinin artmasını, magazinin en renkli sayfalarında en güzel pozlarının yayınlanmasını sen istiyorsun. Hiç şımarıklık yapıp, öyle istemem yan cebime koyun havasında takılmana gerek yok. Çünkü böyle bir şey de yok. Eee kapat tüm sayfalarını, yaşa kendi küçük dünyanı. Paylaşma partini, ayakkabını, çantanı, saatini, yüzüğünü. Bak o zaman nasıl huzurlu yaşarsın. Türk basını da bırakır yakanı. Kafan rahat, sen rahat ohhh. İstediğin bu değil mi? Sen de biliyorsun ki istediğin şey bu değil.


Konuyu toparlamak istersek; özellikle genç kardeşlerim, genç kızlar, aslan gibi delikanlılar… Kendinize modellediğiniz isimlerin o balon hayatları sizi mutsuz eder. Sürekli gülümseyen ve sürekli partileyen hayatların altındaki o yalnızlık sizi perişan eder. Kolay ulaşabilir olduğun her şey, hayattaki tat alma duygusunu yok eder. doyumsuzluk hissi sizi kahreder. Belki hayaller hayatlar diye sunulan o tablodaki fark ve aradaki uçurum öyle fazladır ki, o yüksekte ben alçaktayım diye düşünürsen ama bu bakış açısı senin hayatındaki değerlileri görmemen için seni kör eder.


Vallahi amacım Polyannacılık falan yapmak değil, vallahi amacım Türk filmlerindeki o fakir ama gururlu genç tablosunu çizmek falan da değil, vallahi edebiyat yapmak falan da niyetinde değilim. Ünlü düşünür Hülya Avşar diyor ya “Zenginlik kötü bir şey, insanın her şeyi alabilme duygusu çok kötü bir şey.” diye. Biliyorum içinizden birçoğunuz bu söze küfrediyorsunuz değil mi -yoksa haklı mı Hülya Avşar he- ?


Ölçüsüz olan her şey insanı yavaş yavaş bitirir.
Bu ölçüsüz aşkta olabilir, bu ölçüsüz dost, sevgili de olabilir, bu ölçüsüz zenginlik ve ultra lüks hayatta olabilir.


Yani demem o ki, koyun oradan bir çay, oturup çayla çekirdekle biz muhabbetimizi edelim.
Hee bu arada Hülya Avşar’a duamız da şu yönde: Allah başka dert vermesin Hülya Hanım.


Kalın sağlıcakla.