KAR GELİYOR HAZIRIZ – 14 Ocak 2021

Ne sabahtır bu mavilik, ne akşam!
Uyandırmayın beni uyanamam.
Kaybolmuş sevdiklerimiz aşkına,
Allah aşkına, gök, deniz aşkına
Yağsın kar üstümüze buram buram
Son aylarda Türkiye’de yaşayan herkes, Ahmet Muhip Dıranas’ın bu güzel şiirindeki gibi kar için dua eder vaziyette.
Gözümüz yollarda kaldı. Yar değil kar bekliyoruz hasretle.
İnsanoğlunun uzun yıllar boyunca doğaya açtığı savaşın sonuçlarını yaşamaya başladık artık günümüzde.
Küresel ısınmanın sonucunda da ortaya çıkan bu iklim değişikliği, 4 mevsimin bütün güzellikleriyle yaşandığı bu cennet vatanımızı da etkilemeye başladı.
Eskiden kasım-aralık gibi yurda giriş yapıp, Anadolu’yu bembeyaz bir gelinlik gibi süsledikten sonra da mart ayında bize elveda diyen kar yağışını artık ocak ayında dahi mumla arıyoruz.
Sonbaharda ağaçların yapraklarının dökülmesiyle turuncuya bürünen, kış aylarında bembeyaz rengin yansıttığı o ışığın adeta gözümüzü aldığı, ilkbahar mevsiminde de doğanın yeniden canlanıp yeşille doyduğumuz, yazın ise masmavi gökyüzünde kaybolduğumuz bu güzel ülkemizde artık sadece iki mevsimin renklerini görmeye başladık. Biri sadece soğuk havayı hissettiğimiz kış aylarının rengi olan gri, diğeri ise sıcaktan kavrulduğumuz o yaz mevsiminin boğucu rengi sarı.
Artık “Balkanlardan gelen soğuk ve yağışlı hava” tanımlamasını çok az duyar olduk.
Televizyonlarda da, “Kar, Türkiye’yi esir aldı!” haberlerini artık göremiyoruz.
“Yoğun kar yağışından dolayı kapanan köy yolları ekiplerin uzun uğraşları sonucunda açıldı.” gibi cümlelere yabancılaşmaya başladık.
Öğrencilerin ise kar yağışı sebebiyle bulundukları ilin, ilçenin mülki amirinin ağzından çıkacak, “Okullar tatil!” cümlesini sabırsızlıkla bekledikleri günler de geride kaldı.
Şimdi okulların kar değil, virüs sebebiyle tatil edildiği günleri yaşıyoruz maalesef.
Vaziyet o kadar ciddi bir hal aldı ki, yazcı-kışçı diye kendilerini iki farklı gruba ayıran insanların hepsi artık kışçı oldu.
Eskiden havaların soğuyup da kar yağmaya başladığı zaman bir an önce kış mevsimi geçsin de havalar ısınsın diye bekleyen o “sıcak hava severler” dahi, kar yağsın artık diye dua eder durumda.
Bu durum, özellikle son zamanlarda sosyal medyanın da en önemli gündemlerinden, maddelerinden biri. Meteorolojinin her açıklamasını, adeta böyle transfer haberi bekleyen taraftar gibi takip eden vatandaşlar, attıkları tweetlerle kar hasretini de dile getiriyorlar.
Kar yağışına olan özlemlerini de esprili tweetler atarak, eski günleri hatırlayarak bir nebze de olsa dindirmeye çalışıyorlar.
Hava durumunda ki kar yağma ihtimalini duyanlar, ertesi sabah uyanır uyanmaz pencereye koşuyorlar. Perdenin ardında böyle beyaza bürünmüş evler bekleyenler, çoğunlukla da hayal kırıklığına uğruyorlar.
Erzurumluların meşhur bir lafı vardır, ”Ocak ayında yağmur yağacağına, kan dökülse daha iyidir.” diye. Çünkü bu kıtlık ve kuraklığa işarettir.
Eskiden, kurak bir dönem yaşandığı zaman yağmur duasına çıkılırdı. Artık buna kar duası da eklenmesi lazım. Bazı şehirlerimizde kar yağması için topluca dua edildi.
Bundan birkaç ay önce bir cuma namazı sonrası tüm camilerde yağmur duası yapılmıştı. Bu gidişle kar için de aynı yönteme başvurmamız yakındır.
Tabii son günlerde duaların karşılık bulduğu bazı yerler de oldu çok şükür. Özellikle Ankara ve doğusundaki şehirlerimizde toprak karın bereketiyle ıslandı. “Beyaz esaret değil, beyaz nimet düştü” güzel Anadolu’muzun o bereketli topraklarına.
Tabii durur mu bizim milletimiz? Hemen çekildi kar manzaralı o güzel fotoğraflar, atıldı sosyal medyaya. Adeta diğer kentlerde kar için bulutları gözleyenlere nazire yaparcasına.
Fotoğrafların üstünü şükür mesajları süsledi, kar bereketinin ülkemizin diğer yerlerine de uğraması için yine dualar edildi.
Tabii bu güzel kış fotoğrafları, kar bekleyen tayfayı iyice hüzünlendirdi. Biz de İstanbullular olarak çevirdik yine gözümüzü kulağımızı Meteorolojiye.
Çok şükür, bu sefer İstanbul için de geldi o müjdeli haber. Hafta sonu kar bekleniyor İstanbul ve çevre illeri için. Hem de öylesine bir uğrayıp gidecekmiş gibi de gözükmüyor. Şöyle bir 3-4 gün usul usul yağacağı söyleniyor yani tutacak inşallah. Sabırsızlıkla bekliyoruz.
Karın ilk sinyallerini de şimdiden almaya başladık aslında bakarsanız. Ocak ayında olmamıza rağmen montsuz dışarıya çıkabildiğimiz hava, son birkaç gündür böyle içimizi titreten soğuğa dönüştü. “Havada kar soğuğu var” derler ya, işte tam da öyle.
İnşallah bu kar yağışlarını önümüzdeki birkaç ay boyunca sık sık görürüz de, susuzluktan Arap çöllerine dönen barajlarımız da bir dolup taşar inşallah.
Çünkü kar yağışına, kışa, yağmura, bir damla suya o kadar çok ihtiyacımız var ki bu aralar.
Peki, biz insanoğlu olarak yaşadığımız bu durumdan nasıl bir ders çıkaracağız?
Öncelikle dilimizi değiştireceğiz. Kar yağınca yollar kapanıyor diye ‘beyaz esaret’ demeyeceğiz.
Doğal gaz faturamız biraz kabarık geliyor, soğuktan dışarıda rahat rahat gezemiyoruz diye isyan etmeyeceğiz mesela.
Yağmur veya kar yağınca işe giderken-dönerken trafik oluyor diye, berekete “tu kaka” gözüyle bakmayacağız mesela.
Ondan sonra, sadece dua edip, o duanın fiili karşılığını hayatımıza uygulamadan kös kös oturup bekleyemeyeceğiz mesela.
Mesela, ‘eşref-i mahlukat’ yani yaratılmışların en şereflisi olarak sadece insanı görmeyeceğiz, Allah’ın yarattığı bütün güzelliklere saygı duyacağız, sahip çıkacağız, koruyacağız. Yani insani hırslarımız için doğanın ayarlarıyla oynamayacağız.
Bunlara dikkat etmez de eski tas eski hamam böyle burnumuzun dikine gidersek olacak olanı size söyleyeyim.
Bir sabah uyandıktan sonra yüzümüzü yıkamak için lavaboyu açtığımızda oradan su yerine, havasını alacağız ancak. İşte o zaman iş işten geçmiş olacak.
Son olarak e peki bundan sonra ne yapacağız? Biri böyle madde madde, madde madde anlatsın diye beklemeyeceğiz. Allah’a güveneceğiz ve ondan isteyeceğiz. Hani derler ya, “Görelim Mevla’m neler eyler, ne eylerse güzel eyler.”
İşte biz Rabb’imizin rahmetine ve merhametine sığınacağız. Zaten bizim başka neye ihtiyacımız var ki?
Kalın sağlıcakla.