KATAR TÜRKİYE’NİN TAPUSUNU MU ALIYOR?YOKSA… – 13 Temmuz 2021

13 Temmuz 20221

Ülke olarak çok garip, bir o kadar da tehlikeli bir zaman diliminin içerisinden geçiyoruz. Cumhuriyetimizin kuruluşunun 100. yılına denk gelecek olan 2023 seçimleri yaklaştıkça da akla hayale gelmeyecek operasyonlara, yalan ve iftira kampanyalarına şahit oluyoruz. Siyaset hiç bu kadar kirlenmemişti dediğimiz günlerin içindeyiz. Fikirlerin değil, böyle hakaretlerin havalarda uçuştuğu bir süreç yani.

CHP’nin başını çektiği bu müzmin muhalefet partileri, AK Parti iktidarına zarar verebilmek uğruna daha doğrusu böyle el birliği yapıp Erdoğan’ı düşürebilmek adına ne ülkesini düşünüyor ne devletini ne de milletini. Uluslararası arenada kimlerle bağlantılı olduğu herkes tarafından bilinen bazı medya kuruluşlarından oluşturdukları bir beşinci kol birliğiyle dolaşıma sokulan her türlü yalan, muhalefet partilerinin başkanları tarafından işte televizyon ekranlarından, grup kürsülerinden, işte YouTube videolarıyla dillendirilerek hem geleneksel medyada hem de sosyal medyada o yalan gerçekmiş gibi yayılıyor. Son birkaç yıldır, özellikle de 15 Temmuz’dan sonra bu kirli operasyonlar o kadar yoğunlaştı ki böyle adeta yalanlar üzerimize yağmur gibi yağıyor. Üstelik bu yalanlar öyle hatalı bilgi alma sonucu yanlışlıkla falan söylenmiyor ha. Bilinçli ve kasıtlı bir yalan stratejisi yürütülüyor. Bir yıldırma, bir yıpratma siyaseti izleniyor. Bunu da son bir hafta, 10 gün içerisinde yaşadığımız iki olayda açık seçik net bir şekilde gördük.

Bu yalanlardan ilki KADEM’e ait bir kız yurduna silah depolandığına yönelik bir haberdi. OdaTV isimli o kara propaganda merkezinin ortaya attığı bu yalan, kısa sürede sosyal medyada yayıldı. Muhalif hesaplar herhangi bir doğruluk sorgulamasına girmeden elden ele ulaştırdı bu yalan haberi. Aslında bu haberin yalan olduğu, o yurtta FETÖ’nün mahrem yapılanmasına yönelik bir belgesel çekildiği, imitasyon olan o silahların da çekimlerde kullanıldığı kısa sürede ortaya çıktı ama gerçekler, yalan haberin hızına yetişemiyor tabii. Üstelik haberin kaynağı olan OdaTV ve aynı zihniyete sahip bazı sosyal medya ünlüleri, konunun muhatabı olan kurumlardan gelen o resmî açıklamalara rağmen yalanda ki ısrarlarını sürdürdüler. Yapım şirketi çıkıyor, belgesel çekildiğini ve o silahların da gerçek olmadığını açıklıyor. Adam hala “Ben nereden bileceğim belgesel çekildiğini? Ben nasıl anlayacağım o silahların sahte olduğunu? Bunlar öyle açıkladı diye ben doğru mu kabul edeceğim?” diyor. Yahu arkadaş, tamamen algı üzerine çalışan bir internet sitesinin tek bir fotoğraf karesi üzerinden yapmış olduğu daha doğrusu uydurmuş olduğu o haberle silahların gerçek olduğuna inanıyor ama koca koca kurumların yaptığı resmi açıklamaya inanmıyor. Yüzsüzlüğe bak yüzsüzlüğe! Bunlarla nasıl baş edeceksin ki? He?

Ya var ya, kafayı yemek işten bile değil. Allah bu millete böyle Eyüp Aleyhisselam sabrı versin.

Ortaya atılan ikinci yalan daha da vahim. Çünkü milyonlarca gencin psikolojisini etkileyecek, ülkesine ve devlet yöneticilerine kızgınlığını, nefretini artıracak artıracak derecedeydi bu yalan. Üstelik zamanlaması da bir o kadar manidar. Bilinçli ve kasıtlı bir yalan stratejisi yürütülüyor dedik ya, tam da bunu kanıtlar nitelikteydi bu ikinci yalan. Milyonlarca öğrencinin gireceği üniversite sınavından bir gün önce, T24 ve o Sözcü gazetesinin başını çektiği muhalif yayın organlarından Türkiye ile Katar arasında imzalanan anlaşma sayesinde işte “Katarlı öğrencilerin hiçbir sınava girmeden Türkiye’de tıp fakültesine, diş hekimliğine, eczacılık gibi böyle sağlık alanlarındaki bölümleri okuyabileceğine” dair bir haber paylaşıldı. Tabii infial yarattı resmen bu iddia. Kısa sürede böyle yangın yerine döndü sosyal medya. Hükûmete saldırmak için fırsat kollayan herkes, böyle sorgusuz sualsiz aldı paylaştı bu haberi. Kemal Kılıçdaroğlu başta olmak üzere bütün muhalif siyasetçiler de hemen tepinmeye başladılar bu haberin üzerinde. Tabii kaçar mı böyle bir fırsat! Z kuşağı dediği o gençleri yanına çekmek ve onları hükûmetten nefret ettirmek için bundan daha güzel bir fırsat çıkar mı, değil mi? Üniversite sınavını kazanabilmek için yıllarca dirsek çürüten, gece gündüz demeden ders çalışan, gençliğinin baharında böyle kitaplardan kafasını kaldıramayan yüz binlerce öğrenci isyan etti tabii doğal olarak. Türkiye’deki herhangi bir genç bu bölümleri okumak için o zorlu yollardan geçerken başka bir ülkenin vatandaşının sınavsız bir şekilde eğitim alma ihtimali kimi olsa rahatsız eder hatta isyan ettirir adamı. Tabii haber doğru olsaydı! Değil mi?

Ve bizler de bu olayda Türkiye tarihinin en büyük dezenformasyonlarından birine şahit olduk. Katarlı öğrencilerin ülkemizde sınavsız üniversite okuması gibi bir durum yoktu çünkü. İmzalanan anlaşmanın içeriği sadece askerî okul öğrencilerinin belirli kontenjanlar çerçevesinde eğitim alabilmesine imkân tanıyor. Yani öyle kafasına göre her isteyen Katarlı öğrenci gelip burada üniversite eğitimi falan alamıyor. Üstelik Katar ile yapılan bu askeri sağlık işbirliği protokolü, 1994’ten beri dost ve kardeş 12 ülkeyle de yapıldı. Hiçbirinde de böyle bir çarpıtma yapıldığını hatırlamıyoruz.

Gerçek ortaya çıkınca haberi ilk gündeme sokan haber sitelerinden biri T24 özür dilemek zorunda kaldı ancak Hitler’in Propaganda Bakanı olan o Goebbels’i idol olarak gören CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, aynı yalanı sürdürmekte ısrar ediyor. İşin aslı ortaya çıkmasına rağmen son grup toplantısında dahi Katar’la ilgili bu yalanı söylemeye devam etti. Çünkü buradaki mesele yabancı ülkelerden herhangi birinin öğrencilerinin Türkiye’de eğitim alması falan değil. Buradaki mesele o ülkenin Katar olması. Mesela Türkiye, bu askerî sağlık işbirliği protokolünü Katar ile değil de ABD’yle, İngiltere’yle, Fransa’yla falan imzalasaydı böyle bir gündemimiz olmazdı hatta böyle bir anlaşmanın varlığından bile haberimiz olmazdı muhtemelen. Çünkü muhalefet bundan rahatsız olup gündeme taşıma gereği duymazdı bunu, değil mi? Aksine mutlu bile olurlardı. Çünkü bizim muhalefet ülkemize yatırım yapan Katar’ı değil ülkemize yaptırım uygulayan ABD’yi seviyor, Avrupa’yı seviyor. Daha doğrusu Batı’yı seviyor. Nuri Pakdil diyor ya, “Boynumuz ağrıdı Batı’ya bakmaktan.” Üstelik Batı’nın mil çektiği gözlerle bakıyoruz Batı’ya.

Durum bu maalesef yani iyiliğin, güzelliğin hatta kârın geldiği yer Katar olunca birilerinin dilinin zikri değişiyor. Birilerinin dilinin ayarı bozuluyor.

Peki, Katar’a yönelik bu alerjinin, bu düşmanlığın, bu nefretin sebebi ne? Yani, “Ülkeyi Katar’a sattınız! Tapusunu da Katar’a verin bari!” gibi cümlelerin gerçeklik payı var mı veya Türkiye’nin son dönemdeki en büyük ticaret ortağı bunların bahsettiği gibi Katar mı veya iddia edildiği gibi ülkemizdeki Katar sermayesinin varlığı böyle ileri boyutlarda mı? Gelin şu meseleye bir yakından bakalım.

Bir kere şunu bilelim.Algı oyunlarını bozalım, kafalardaki soru işaretlerini giderelim.

Bir kere şunu bilelim; Katar ile Türkiye arasındaki ilişkiler, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Katar Emiri el Sani’nin şahsi dostluğundan ibaret değil, aksine daha derin tarihi ve ekonomik bağlara sahip.

Katar’daki Türk egemenliği Yavuz Sultan Selim döneminde Arap Yarımadası’nın Osmanlı hâkimiyetine girmesiyle başladı. Önceleri böyle aşiretlerle yönetilen Katar’a, 1878’de ilk kez kaymakam atandı. Bugünkü Katar Emiri’nin dedeleri Katar’daki Osmanlı kaymakamları olarak görev yaptı yani.

Katar’ın tarihi şu: Katar, Basra Vilayeti’nin Lahsa sancağına bağlı bir kaza yani bir ilçe olarak Osmanlı çatısı altında yıllarca varlığını sürdürdü. Ta ki 1915 yılına kadar. Birinci Dünya Savaşı öncesinde İngiltere ile yapılan anlaşmayla Katar’dan çekilmek zorunda kaldık ve bu tarihten itibaren de katar, İngiliz hâkimiyetine girdi, 1971 yılında da bağımsızlığını ilan etti.

Toprak büyüklüğü yani yüz ölçümü olarak çok küçük bir ülke Katar, 3 milyon civarında bir nüfusa sahip yani İstanbul, Ankara, İzmir veya Bursa’dan daha az bir nüfusu var Katar’ın. Antalya kadar falan. Bu küçük körfez ülkesi, kişi başına gayrisafi yurt içi hasılanın en yüksek olduğu dünyadaki 15’inci ülke. Kişi başına düşen milli gelir yaklaşık 65 bin dolar. Niye? Çünkü çok büyük petrol ve doğal gaz kaynaklarına sahip. Dünyanın en büyük sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) ihracatçısı konumunda şu an.

Türkiye ile Katar ilişkileri AK Parti döneminden önce başlıyor. Küçük de olsa belirli miktarlarda böyle karşılıklı ticaret var ama 2002’de AK Parti iktidara geldikten sonraysa bu ivme böyle yukarıya doğru tırmanmaya başladı. Her geçen yıl iki ülke arasındaki dış ticaret hacmi baya bir arttı. Mesela 2002’de iki ülkenin dış ticaret hacmi 26,23 milyon dolarken 2019’da bu rakam 1,4 milyar dolara kadar yükseliyor. Peki, bu verilerle Katar, Türkiye’nin en büyük ticaret ortağı haline falan mı gelmiş? Çünkü Katar’la ilgili öyle bir algı var ki, aldığımız her şey Katar’dan, sattığımız her şeyi de sanki Katar’a satıyoruz.

Araştırdım biraz ve baktım ki kazın ayağı hiç de öyle değil. Resmi rakamlar bu algının böyle yanından bile geçemiyor.

2020’de en fazla ihracatı yani dışarıya satışı Almanya, İngiltere ve ABD’ye yapmışız. Bunun yanında işte ABD’ye, İsrail’e ve Güney Kore’ye yapılan ihracatta rekor kırılmış. Katar bu listede çok çok alt sıralarda.

E bir de ithalata bakalım yani en çok hangi ülkeden mal ya da hizmet satın almışız. Orada da durum farklı değil. En fazla ithalatı Çin’den yapmışız. Çin’i de Almanya ve Rusya takip ediyor yani Katar’ın adı yine çok alt sıralarda.

Bir de en büyük tartışma konusu olan yatırımlara baktım yani muhalefetin söylediklerini dinleyince, ülkemize en fazla yatırım yapan ülkenin Katar olması lazım değil mi? Hem 2019 hem de 2020 verilerini inceledim.

Bakın, 2019’da doğrudan yatırımda Türkiye’yi en çok tercih eden ilk 5 ülke Hollanda, İngiltere, Katar, Azerbaycan ve Almanya olmuş. Sonunda bir listenin üst sıralarında Katar’a rastlayabildik ama şu işe bakın ki listenin en başında Katar değil Hollanda gibi bir Batı ülkesi var. Hem de Katar’ın yaptığı yatırımın iki katından fazlasını yapmış Türkiye’ye Hollanda.

Bir de 2020’ye bakalım yani 2020 listesinde Katar ilk sıradadır. Değil mi? Yoksa bu muhalefet ayağındaki nasıra basılmış gibi niye öyle bas bas bağırsın!

2020’de Türkiye’ye doğrudan yabancı yatırım yapan ülkeler arasında ilk sırada 970 milyon dolarla İtalya var. Ardından ABD geliyor. Üçüncü sıradaysa 2019’un birincisi olan Hollanda var. Bu ülkeleri de işte İngiltere, Lüksemburg, Almanya falan takip ediyor. Burada da bulamadık Katar’ı. İlk 10’da bile değil adı.

Neyse durun, hemen pes etmeyelim. bir de AK Parti’nin iktidara geldiği günden bugüne kadar yapılan doğrudan yabancı yatırımların toplamına bakalım değil mi? En azından bu listede muhakkak Katar’ın adı böyle üst sıralarda yerini almıştır değil mi?

2003 ile 2020 arasında 17 yıllık dönemde Türkiye’ye en fazla doğrudan yabancı yatırımını Hollanda yapmış. Ardından ABD, İngiltere, Avusturya, Almanya falan geliyor. Katar bu listede tam 17. sırada.

Eee hani bu devlet bu ülkenin tapusunu Katar’ın üzerine yapmıştı, hani her yeri Katar’a satmıştı? Katarlılar bütün kurumlarımızı satın almıştı hatta şanlı ordumuzun Katar’a peşkeş çekildiğini söyleyenler bile oldu. Eğer muhalefetin mantığıyla bakacak olursak bizim ülkenin tapusunu Katar’ın üzerine değil Hollanda’nın üzerine yapmışız değil mi? Bu verilerden o gözüküyor. Adamlar hem toplam yatırımlarda ilk sırada hem de yıllık yatırımlarda hep listenin en tepesinde yer alıyor. Biz niye bugüne kadar Hollandalılarla ilgili bir itiraz duymadık bu muhalefetten? Kimse çıkıp da, “Kardeşim nereden çıktı bu Hollandalılar? En fazla yatırımı sürekli bunlar yapıyor. Ülkenin tapusunu Hollanda’ya verin bari!” diye niye kimse bir şey söylemedi? He? Çünkü dert başka! İşte o derde geleceğiz.

Bir de Katar’ın Türkiye dışındaki yatırım yaptığı ülkelere bakalım ki fotoğraf daha böyle net anlaşılsın. Katar Varlık Fonu’nun yurt dışı yatırımlarının toplamı 400 milyar doları buluyor. Türkiye’nin bu yatırımlardan aldığı pay ise çok çok küçük.

Mesela, İngiltere’nin başkenti Londra’daki en yüksek binalardan biri bu Katar fonuna ait. Ülkenin en büyük havalimanında ve en büyük ikinci süpermarket zincirinde Katar’a ait hisseler var.

Alman o otomotiv devlerinden Porsche ve Volkswagen’e de milyarlarca dolar değerinde yatırım yaptı bu Katarlılar ve Katar Varlık Fonu, New York’taki o Times Meydanı ve 5. Cadde’deki birçok değerli mülkü elinde tutan bir emlak şirketinden büyük miktarda hisse aldı ve o gayrimenkul firmasına da ortak oldu. Katar Petrolleri de ABD’deki petrol tesislerinde 9 milyar dolarlık proje yürüteceğini açıkladı.

İşte gördüğünüz gibi Katar’ın dünyanın dört bir tarafında çeşitli yatırımları var. Hem de Türkiye’deki yatırımlarına göre katbekat fazla ama o ülkelerden bu yatırımlara yönelik hiçbir itiraz duyamazsınız ve çoğunluğu Hristiyan nüfusa sahip olan bu ülkelerden işte “Müslüman Araplar niye bize yatırım yapıyor? Markalarımızın hisselerini niye bunlar satın alıyor?” diye bir itiraz yükselmez. Zaten ülkesine yapılan yatırıma dahi ideolojik bakmak dünyada sadece bize özgü bir hareket galiba. En azından ben bugüne kadar başka bir ülkede bu tarz bir muhalefet yapıldığını duymadım, okumadım, görmedim.

Bir de bu para tura işlerinin yanında Katar’la Türkiye’nin özellikle son 10 yılda böyle yakın ilişki içinde olmasının sebeplerine bir bakalım. Dedim ya birileri bunu mutlaka paraya bağlayacaktır ama değil. İşin para tarafı olsa olsa en son sebeptir. Çünkü Türkiye ve Katar, son 10 yılda bölgemizdeki huzuru ve istikrarı bozan bütün olaylarda aynı safta yer aldı. Sorunların çözümü için de el ele verdi, omuz omuza mücadele etti.

Türkiye ve Katar, Suriye’de Esed rejiminin zulmüne karşı isyan eden insanların yanında, Libya’da meşru hükümete savaş açan o darbeci Hafter’in karşısında, Mısır’ın seçilmiş ilk Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’yi darbeyle devirerek başa geçen ve masum sivilleri katleden o Sisi’ye tek ses çıkaran, ona tek karşı duran yine Türkiye ve Katar’dı. Başka kimse yoktu ve o Sisi’nin zulmünden kaçan Mısırlılara Türkiye ve Katar kucak açtı. Mısır’daki o ihvanı yani Müslüman kardeşleri terörist gibi göstermeye çalışanların sözlerini de kâle almadı, kulak ardı etti Türkiye ve Katar.

Eee tabii bu dik duruşun bir bedeli olacaktı değil mi? Ama sadece başka ülkelerdeki meselelerde değil he, kendilerine yapılan saldırılarda da Katar ve Türkiye birbirlerine yardıma koşan ilk ülkeler oldu.

2017 yılının başında Suudi Arabistan’ın başını çektiği o Arap ülkeleri BAE, Mısır, Bahreyn, Katar’a karşı ambargo uygulamıştı. İstedikleri şey de Katar’ın da böyle kendi çizgilerine gelmesiydi. Ambargonun kalkması için de işte Katar’daki Türk askeri üssünün kapatılması ve “Müslüman Kardeşler” yani ihvan üyelerinin ülkeden çıkarılmasını istediler. Kendi soydaşları tarafından gelen bu darbe karşısında Katar’a yardıma ilk koşan hatta tek koşan ülke Türkiye oldu.

Katar’ın ambargo sebebiyle ulaşamadığı bütün ürünler Türkiye’den gönderildi. Onlarca kargo uçağı her gün tonlarca süt ürünü, meyve, sebze gibi gıda maddeleri taşıdı Katar’a ve Türkiye bunu yaparken de sadece Katarlılara balık vermedi, balık tutmayı da öğretti. Türkiye’den gönderilen canlı hayvanlarla altı ay içerisinde süt sağma ineklerinin yer aldığı bir çiftlik kuruldu. Yumurta ve et ihtiyaçlarının karşılanabilmesi için de kendi kendilerine yetecek kadar tavuk çiftliği kuruldu. Türkiye’nin desteği sayesinde Katar, bu zorlu süreci en az hasarla atlattı.

Bir sonraki sene de Katar Türkiye’nin yardımına koştu. ABD, o ajan Brunson davası sebebiyle Türkiye’ye ekonomik saldırı başlatınca, dolar bir anda fırlamıştı, hatırlayın. Katar Emiri El Sani hemen Ankara’ya gelerek, 15 milyar dolarlık böyle doğrudan yatırım taahhüdünde bulundu. Ardından da iki ülkenin merkez bankaları arasında swap anlaşması imzalandı. Bu sayede de doların ateşi biraz da olsa kontrol altına alındı.

Bu anlattığım iki krizde de birbirine destek olan Türkiye ve Katar, “Dost kara günde belli olur.” sözünün ne anlama geldiğini bütün dünyaya da göstermiş oldu yani dostlar Katar bizim düşmanımız değil. Nasıl kendi milletimizin kurduğu bir başka devlet olan Azerbaycan’ı kardeş olarak görüyorsak, Katar da aynı inanca sahip olduğumuz bir diğer kardeşimiz ve bu kardeşliğini de defalarca kez kanıtladı Katar ve Katar’a alerjisi olanlara, düşmanlık yapanlara şunu sormak istiyorum:

Sizce Katar, Türkiye’ye saldırır mı he? Ciddi ciddi soruyorum. Katar, Türkiye’ye saldırır mı veya Katar, Türkiye’ye savaş falan açar mı ya da ülkemiz aleyhine kirli bir operasyonun içine girer mi? Böyle bir operasyonun parçası olur mu Katar? He? Mesela ülkemizin topraklarında gözü mü var Katar’ın? Bölmeyi düşünüyor burayı veya bu uğurda Türkiye’yi tehdit eden terör örgütlerini silah olarak veya para olarak destekler mi Katar?

Eğer bu sorulara olabilir diyorsan geçmişte bir tane örnek gösterin bize. Araplar bizi sırtımızdan vurmuş, bu yalana iliklerimize kadar inandırdılar bizi. Bunnu ayrı bir videoda anlatacağım, “Araplar bizi sırtımızdan mı vurdu, sattı mı, nedir, ne değildir…” bunu böyle detaylı bir şekilde anlatacağız.

Şimdi biraz önce sorduğum sorulara odaklanalım. Bu sorulara hiç kimsenin evet diyeceğini zannetmiyorum. Katar bizim ülkemize saldırmaz, bizim ülkeyi bölmeye çalışmaz, bizim ülkemize pislik taşımaz. Katarlılar bizi sever arkadaşlar Biraz önce de anlattığım gibi Türkiye ne zaman zora düşse, ne zaman bir zor durumun içerisinde olsa Katar, düşene bir tekme de ben vurayım demek yerine, Türkiye’nin elinden tutup kalkmasına yardımcı oldu. E o zaman bu düşmanlık niye? He?

Mesela solcular genelde kapitalizm düşmanı olurlar. O yüzden de dünyanın en büyük kapitalist devleti Amerika’yı sevmezler. Amerika’nın yaptığı yatırımlara karşı çıkarlar, Amerika’nın ürünlerini kullanmazlar ama bizim ülkemizdeki solcular bir değişik. Bizim solcular Amerika’ya değil Katar’a düşmanlar. Niye?

Böyle niye, niye diye sorduğuma bakmayın. Bunlar lafın gelişi sorduğum sorular. Katar düşmanlığının cevabı belli çünkü.

Eğer Katar, Batı’da olsaydı; eğer Katar Libya’da ve Suriye’de Türkiye’yle aynı safta değil de karşısında yer alsaydı, bugün hiç kimse Katar’la ilgili olumsuz bir şey söylemezdi.

Eğer Katar, Mısır’da Muhammed Mursi’ye yapılan darbede Sisi’yi destekleyip Türkiye’yle ters düşseydi veya Filistin’deki zulme sessiz kalsaydı, oraya maddi destek sağlamasaydı, sadece zengin ve güzel bir Körfez ülkesi olarak anılırdı.

Eğer Katar, Türk askeri üssünü kapatıp Suudi Arabistan gibi Türkiye’ye düşmanlık yapsaydı, Katar’ın Türkiye’ye göndereceği turistlerin kaç para bırakacağı hesaplanan bir Arap ülkesi olurdu bizim ülke de. Değil mi?

Eğer Katar, ABD’nin ekonomik saldırıları sonrası anında yardımımıza koşmasaydı böyle kısa sürede büyüyen ekonomisiyle Türkiye’ye örnek gösterilen ülkelerden biri olurdu.

Yani özetle eğer Katar, Türkiye’ye destek vermese, bu millete muhabbet beslemese, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a düşmanlık yapsa veyahut da Türkiye’ye yatırım değil de yaptırım uygulamaya çalışsa -kendi gücü nispetinde- muhalefetin ve onun destekçilerinin en çok sevdiği, en çok takdir ettikleri ülkelerden biri olurdu Katar. Çünkü bizim ülkemizdeki Katar düşmanlığının tek sebebi başta da söylediğim gibi; Katar’ın eskiden Osmanlı’nın bir kaymakamlığı olarak vazife yapması ve bunu da şeref bilen Müslüman bir ülke olmasıdır. Altını çiziyorum, Müslüman bir ülke olmasıdır.

Tabii bu işin görünmeyen ve söylenmeyen yüzü, bir de görünen yüzü var.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’a Katarlıların destek vermesi. Bunu herkes böyle bilsin ve hiç kimse Katar mevzusunun altında da başka bir sebep aramasına gerek yok. Bundan sonra da Katar’la ilgili yapılacak doğru ya da yanlış her açıklamaya da bu gözle bakmak gerekiyor.

Derdimizi anlatabildik herhalde…

Ha bu arada, bu Katar meselesiyle ilgili video talebi de Hatay İskenderun’dan Semih isimli bir kardeşimizden geldi. Biz de oturduk, üzerinde çalıştık ve bu videoyu yaptık.

Sizin de aklınıza takılan, kafanızı kurcalayan, gündeme getirilirse böyle faydalı olacağını düşündüğünüz konular varsa sosyal medya hesaplarımızdan bize yazabilirsiniz. Araştırırız, soruştururuz, dilimiz döndüğünce de anlatmaya çalışırız yani videoların altına yapmış olduğunuz bütün yorumları da tek tek okuyoruz.

Kalın sağlıcakla.