NATO ZİRVESİNDE BİR İLK – 15 Haziran 2021

15 Hazi̇ran Copy

Bugün kafamda deli sorular var arkadaşlar.

Neden yani neden bir ülkedeki bazı insanlar ne olursa olsun kendi cumhurbaşkanının tüm dünyanın gözü önünde rezil olmasını ister ki, he? Neden bir ülkedeki birtakım insanlar, kendi ülkesini temsil eden bir kişinin dünya liderleri arasında ezik kalmasını bekler ki, he? Neden sırf kendisi seçmedi diye, kendisi oy vermedi diye seçilmiş olan Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı’nın bir dünya lideri olduğu gerçeğini neden bir türlü hazmedemez, kabul edemez, benimseyemez, he? Aslında bu soruların hepsinin cevabını herkes biliyor da neyse. Müsaadenizle ben başlıyorum.


Cumhuriyetin kuruluşu ile birlikte ülkemiz yeni bir yürüyüşün içerisine girdi. Hasta adam diye nitelendirilen o Osmanlı sonrasında kurulan ve yeniden bir varoluş yoluna giren ülkemiz için tabiri caizse taş taş üstüne koyan, bu millet için, bu memleket için gayret gösteren hangi devlet adamı varsa, hepsinden Allah razı olsun.


Bugün yolumuzu ve hedeflerimizi geleceğe doğru çizerken geçmişimizle kavga etmek veyahutta da geçmişin o kötü hatıralarını böyle ilk günkü tazelikte yaşayarak önümüze bakamayız. Evet, unutmayacağız ama o geçmişe hapsolup da bugünü, yarını da ıskalamayacağız, kaçırmayacağız. Türkiye Cumhuriyeti evet 1923’te Mustafa Kemal Atatürk ile ve onun yanındaki silah arkadaşlarıyla ve canını, malını, evladını yani kısaca her şeyini gözünü kırpmadan bu vatana feda eden milletimiz tarafından kurulmuştur. Yalnız bu ülkenin kökleri, bu devletin soyu, bu milletin ecdadı öyle 1923’te falan değil, taaa Alparslan’ın Anadolu’yu yurt edinmesiyle başlamış ve şimdiye kadar da bu soylu ve bu kıymetli birikimle bugünlere gelinmiştir. Hani bilerek çok geriden aldım konuyu ki, bir şeye bağlayacağım buradan.

Dün Nato Zirvesi vardı. Dikkatinizi çekti mi bilmiyorum. Eskiden NATO Zirvesi olduğu zaman, aynı gün haber yapılır, geçer giderdi yani öyle  kimsenin yakından ilgilenip takip etmediği bir şeydi. Bilmezdik neydi, ne oldu, işte ne konuşuldu,ne için yapılırdı bu zirve… Hiçbirini bilmezdik ama şimdi NATO’nun öncesi, liderlerin görüşme saatleri, alınan kararlar ve NATO Zirvesi sonrası yapılan açıklamalar herkesin gündeminde yerini alıyor artık hatta öyle ki liderlerin böyle yürüyüşleri, duruşları, oturmaları, kalkmaları, jest, mimiklerine kadar analiz edilip kim burada ne dedi, nasıl tavır takındı diye konuşuluyor, üzerine hatta oturumlar yapılıyor.


Türkiye; liderlerimizin aşağılandığı, böyle kenarda görülüp değersiz sayıldığı, görmezden gelinip kimsenin takmadığı bir manzaradan şu tabloya, şu manzaraya, şu fotoğraf karesine geldi. İster muhalif ol, ister olma ama şu fotoğraftan gurur duyması gereken kişi sensin, biziz yani. Şu fotoğraf karesinden göğsü kabarması gereken kişi sensin ve bu fotoğraf karesinde ülkenin gelişmişlik seviyesine doğru ilerleyeceği yolda umutla bakacak olan kişi de sensin. 600 yıllık bir imparatorluğun etiyle kemiğiyle, ruhuyla yeniden canlandığını görünce mutlu olması gereken kişi sensin. E tabii “Zulüm 1453’te başladı” diye o yazanların yanında, sofrasında, elinin altında, pazarlıklarının ortasında değilsen sevinebilirsin buna.


Dün sosyal medya hesaplarımda da paylaştım. Ben gurur duydum, sadece bunu yazdım. Ben gurur duydum! Tabii dururlar mı? Hemen altına o  bazı iyi niyetli arkadaşlar, “Oradaki durma sırasının nasıl olduğunu bir araştır, işte isim sırası, işte yok alfabetik sıraya göre olduğunu öğren de ondan sonra gururlan.” demişler bana. Fesuphanallah!

Bir şey söyleyeyim mi? Ülkesinin cumhurbaşkanının uluslararası arenada küçük düşmesini beklemek ve bunun için de böyle avuçlarını açıp soteye yatmak nedir ya, nedir bu saygısızlık, nedir bu kendini bilmezlik, nedir bu kirli zihniyet, nedir bu eziklik hali? Arkadaş, bir kurtul şunlardan ya, bir kurtul şunlardan.

Neyse başlayayım dedim de konuya ama bir türlü başlayamadım. Evet, Belçika’nın başkenti Brüksel’de düzenlenen NATO Zirvesi’nde bir kez daha görüldü ki iyi ki Türkiye’nin Recep Tayyip Erdoğan gibi bir Cumhurbaşkanı var ve iyi ki tüm dünya Müslümanları Türkiye gibi bir abiye, bir baba ocağına sahip. Evet, çok iddialı bir cümle ama durum tam da bu. Sebebini de anlatacağım şimdi.


Dünkü NATO Zirvesi bir kez daha gösterdi ki bize, sağlam bir iradeye ve dik duran bir lidere sahip olan bir Türkiye, bölgesinde önemli bir güç olduğu gibi dünyanın da en önde gelen aktörlerinden biridir. İki üç haftadan beri konuşulmaya başlanan, tüm dünyanın gözünü çevirdiği önemli bir uluslararası toplantıyı yani NATO Zirvesi’ni geride bıraktık. Amerika, Kanada, Fransa, Almanya, İtalya ve Türkiye gibi dünyanın hem ekonomik açıdan hem de askeri anlamda en güçlü ülkelerinin de yer aldığı NATO ittifakı, 2019’dan sonra ilk kez bu yıl Belçika Brüksel’de toplandı. Bildiğimiz gibi koronavirüs sebebiyle 2020 yılı tüm dünya için bir kayıp yıl oldu zaten ve birçok uluslararası toplantı, işte zirve, buluşma yüz yüze yapılamamıştı. Daha çok online bir şekilde yapıldı ve Brüksel’de olan NATO Zirvesi sayesinde de birçok lider uzun bir aradan sonra ilk kez böyle yüz yüze görüşme fırsatı buldu yani face to face veyahutta da ruberu.


NATO ittifakı 30 ülkenin devlet ve hükûmet başkanlarının katıldığı bu zirvenin yıldızı Türkiye ve onun yanında da Türkiye Cumhuriyeti’nin Devlet Başkanı Cumhurbaşkanı Erdoğan oldu desek yanlış söylemiş olmayız. Herkes, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın diğer ülke liderleriyle yapacağı görüşmeden çıkacak olan sonuçları, işte görüşmelerden sonra yapılacak olan açıklamaları merak ediyordu. Daha önce G20 Zirvelerine katıldığımdan bilirim oradaki o atmosferi, ortamı. Herkes kendi ülkesinin liderini ve görüşmelerini takip eder yani o basın toplantılarına katılır ama dünya için önemli toplantıları bütün dünya basınının mensupları böyle sabırsızlıkla beklerler. Erdoğan’ın görüşmeleri de tüm dünya basını tarafından böyle dikkatle takip edildi. Çünkü dünyanın çözülmesi gereken en önemli problemlerinin hepsinde Türkiye önemli bir aktör ve bu önemiyle beraber oturuyor masada. Libya’daki iç karışıklık, Doğu Akdeniz’deki o hidrokarbon yatakları, Ege’deki kıta sahanlığı meselesi, Kıbrıs’taki o siyasi anlaşmazlık, Suriye’deki iç savaş, Afganistan’daki işte Taliban’ın ilerleyişi, Karabağ’daki Azerbaycan-Ermenistan arasındaki savaş ve tüm bunların yanında da DAEŞ gibi, PKK/PYD gibi terör örgütleriyle olan mücadele…


NATO’nun ana gündemindeki bu sorunların hepsinin çözümünde de Türkiye başrolde yer alıyor ve kilit ülke konumunda ve artık herkes şunu biliyor ki öyle Türkiye’yi duymazdan gelerek veya dışlayarak veya göz ardı ederek bu sorunların hiçbirinin çözülmesi mümkün bile değil. Bu saydığım sorunların bütün bölümü 30 NATO ülkesinin yarısından çoğunu böyle doğrudan ilgilendirmiyor ama Türkiye bu saydığım bütün problemlerin hepsinin merkezinde yer alıyor. O yüzden de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yaptığı her görüşme büyük bir  önem arz ediyordu bütün dünya için. Amerika Başkanı Biden’la da yapılacak ilk görüşmenin de bu zirveye denk gelmesi, durumu daha da önemli bir hale getirdi tabii. Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan, Fransa Cumhurbaşkanı Macron, Almanya Başbakanı Merkel, İngiltere Başbakanı Johnson, Yunanistan Başbakanı Miçotakis, işte İspanya Başbakanı, Hollanda Başbakanı, Litvanya ve Letonya’nın Cumhurbaşkanlar ve birde şey vardı, he Macaristan Başbakanı’yla görüştü. Tabii en son olarak da -hani assolistler sona çıkar ya- Amerika Başkanı Biden ile görüştü.


Valla ben bilmiyorum. Bugüne kadar ülkemiz adına böyle yoğun bir diplomasi trafiği yürüten başka bir lider oldu mu? Pek zannetmiyorum. Bu görüşmelerden sonra çeşitli açıklamalar yapıldı. Mesela son dönemde İslam karşıtı açıklamalarıyla sık sık gündeme gelen Fransa Cumhurbaşkanı Macron, bu konuda Cumhurbaşkanı Erdoğan’a izahat verdi. Evet, altını çiziyorum, izahat verdi, doğru duydunuz. Bence bunu başka bir kelimeyle ifade edersek yanlış yapmış oluruz veyahutta da  olayı hafifletmiş oluruz. Sözlerinin yanlış anlaşıldığını Cumhurbaşkanı Erdoğan’a anlattı. Macron dedi ki, “Bu süreç içerisinde işte ne yazık ki bazı mahfiller bu tür şeyleri uydurdular ama benim İslam’a karşı olmam söz konusu bile değildir ve bunu bir dost olarak size söylüyorum.” ifadelerini kullandı. Bakın, bana göre bu açıklama çok önemli ve tarihi bir açıklamadır bu. Altının kalın kalın çizilmesi lazım. Fransa Başbakanı Macron ne Suud Kralı’na, ne Mısır Cumhurbaşkanı’na, ne İran Cumhurbaşkanı’na veya Pakistan, Malezya, Tunus, Cezayir gibi herhangi bir Müslüman ülke liderine değil, Türkiye Devlet Başkanı’na bir açıklama yapmak zorunda, bir izahat vermek zorunda hissetti kendini. Çünkü Cumhurbaşkanı Erdoğan, özellikle son 20 yılda öyle bir profil çizdi ki bütün gayrimüslim ülkelerin ve Batı’nın gözünde, mazlumların ve İslam dünyasının sözcüsü, temsilcisi olarak görülüyor. İşte bu yüzden de Macron, İslam’la ilgili tepki çeken açıklamalarının izahatını Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yapmak zorunda hissetti kendini. Yanlış anlaşıldığını söyleyerek de geri adım atmak zorunda kaldı bir nevi. Nereden nereye…


Girişte de dedim ya, NATO Zirvesi’nde çok önemli fotoğraflar da verildi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Amerika, Almanya, Fransa, İngiltere gibi ülkelerin liderleriyle yaptığı o görüşmelerdeki duruşuna, öz güvene ve vücut diline birileri böyle çok detaylı baktı. Hani böyle süzgeçlerden geçirip analiz etti. Birileri gelen fotoğraflardan gurur duydu, benim gibi yani. Çünkü bu duruş, son 20 yılda adeta bir devrim yaşayan büyük ve güçlü Türkiye’nin bölgesinde ve dünyada kapladığı alanın büyüklüğünü temsil ediyordu. Benim için öyle. Ha bunun yanında en çok da kilitlendiğimiz fotoğraf NATO ülkelerinin liderlerinin böyle toplu halde çektirdiği aile fotoğrafı. Ben o fotoğrafı görünce her şeyden önce bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak büyük gurur duydum, keyif aldım. Cumhurbaşkanı Erdoğan en önde, yanında Amerika Başkanı Biden, işte İngiltere Başbakanı Johnson, Almanya Başbakanı Merkel böyle arkasında duruyorlar. Söylediğim gibi, bu ülkenin bir evladı olarak ben böyle bir manzarayı görünce mutlu oluyorum ama birileri diyor ki, “Yok, alfabetik sıraya göre yapılmış, yok işte fazla abartmaya, çok fazla anlamlandırmaya, büyütmeye gerek yokmuş, işin aslı öyle değilmiş.” E madem alfabetik bir sıralama vardı, bundan 20 yıl önce neden hep bize böyle kıyılar, köşeler düşüyordu? He? Onun için kabul etmiyorum bu bakış açısını. Kendi kendimizi de kandırmaya çalışmayalım.

Bundan 20 sene önce Türkiye’yi temsilen böyle zirvelere katılan devlet adamlarımız, ne dünyanın en önemli ülkeleriyle böyle yoğun görüşmeler yapabiliyordu ne de aile fotoğrafında böyle en önde yer bulunuyorlardı. Türkiye’ye böyle en arkada, köşede bir yer ayrılırdı. O dönem kim ülkenin başındaysa o da böyle gariban gariban dururdu orada. Kimse yüzümüze bile bakmazdı. Ha bunları uydurmuyorum da, fotoğraflar burada işte. Bunu da bir kavga için veyahutta da bir çatışma için gümdeme getirmiyoruz. O zaman ki durumumuzu söylüyorum. Ha bu arada o dönem ülkenin başındaki devlet adamı bizim siyasi görüşümüzün tam karşısında biri olsa dahi biz o görüntülerden mutlu olmuyorduk hatta bırakın mutlu olmayı, utanıyorduk, üzülüyorduk, kahroluyorduk. Çünkü orada duran kişinin ismi, cismi, partisi önemli değil; temsil ettiği şeydi bizim için önemli olan. Orada bir insan değil, bir ülke duruyordu orada yani bizim ülkemiz, Türkiye duruyordu orada ve biz ülkemize layık görülen o muameleye de isyan ediyorduk ama bugün geldiğimiz noktadaysa tam tersi bir durum var maalesef. Türkiye’yi temsilen orada bulunun Cumhurbaşkanı Erdoğan’a gösterilen o ilgiden, uygulanan o güzel muameleden bırakın memnun olmayı, bundan rahatsız olan böyle azımsanmayacak bir kesim var. Cumhurbaşkanı Erdoğan orada zor durumda kalsın, işte kötü bir fotoğraf versin diye böyle tetikte bekleyenler var ülkemizde. Böyle bir durum olmayınca da başladılar işte algıya, montaja, yalana, üçkâğıtçılığa… NATO Zirvesi’nde bunun en aşağılık örneklerinden birini gördük maalesef.

Liderler böyle toplantı masasında yerlerini almışken Amerika Başkanı Biden, hemen yan tarafında yer alan Cumhurbaşkanı Erdoğan’a selam vermek için onun yanına doğru geliyor. Bu sırada da böyle koronavirüs selamı vermek için yumruğu uzatan Biden’ı geç fark eden Cumhurbaşkanımız Erdoğan, bir yandan yumruğunu uzatırken bir yandan da böyle yerinden kalkmaya çalışıyor. İşte tam o anda çekilen bir fotoğrafı aldılar, öyle bir kullandılar ki insanın aklı almıyor ya. O azılı muhalifler ve onların o medyadaki temsilcileri işte Sözcü gazetesi, Cumhuriyet gazetesi, Oda TV gibi böyle internet siteleri Erdoğan-Biden görüşmesini bu fotoğrafla verdiler. Yetmedi, işte FETÖ’cüler, PKK sempatizanları ve bütün Türkiye düşmanları bu fotoğrafı paylaşıp, üstüne de işte, “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Biden’ın eline sarılıp öpmeye çalıştığını” yazacak kadar da alçaldılar ya. Tabii bu sadece içimizdekiler değil, dışarıda da aynı çalışma var. Bunların o Financial Times gibi yabancı ortakları da eşlik etti bunlara.


Erdoğan nefreti ve muhalif bir damarla bunu yapanlar, aslında yaptıkları bu saldırının Erdoğan’a değil de Türkiye’ye yönelik olduğunu anlayamayacak kadar akılsızlar mı? Yok, hiç zannetmiyorum. E o zaman? Temennileri böyle yani Erdoğan’ın Biden’ın elini öpmesini, onun önünde eğilmesini istiyorlar, eski liderlerinin yaptığı gibi. Umut işte. Hani derler ya, “Umut fakirin ekmeğidir.” diye ama daha çok beklerler! Sebep? Eski Türkiye yok artık. Bunu bir türlü görmüyorlar.


Birde tabii 1915’teki o sözde Ermeni olayları ve S-400 mevzusu vardı. 1915 olaylarını soykırım diye adlandıran Biden o konuyu açmadı, açamadı bile. O sözde Ermeni olayını Türkiye kale bile almıyor. Çünkü o olayın Amerika nezdinde bir iç siyaset malzemesi olduğunu adı gibi biliyor Türkiye ve bizim geçmişimizle, bizim 1915 tarihiyle bir alıp veremediğimiz yok diyor. “Kimin derdi varsa o açsın konuyu ve yüreği yetiyorsa da birileri buyursun hesap sorsun bize bakalım” modundaydı Türkiye.

Nisan ayında öyle ortalığı ayağa kaldıranlar NATO Zirvesi’nde konu bile edemediler bu meseleyi. Birileri de çıkmış Erdoğan’a, “Niye hesap sormadın Biden’dan?” diyor. Hem de kim diyor biliyor musunuz? İstanbul il başkanları 24 Nisan olaylarına soykırım diyen CHP’nin milletvekilleri. İyi de aga, ya adama demezler mi ki “Sen ilk önce İl Başkanı’na bir hesap sor, sonra Erdoğan’a laf atarsın.” diye ama utanma yok ki.

S-400 konusunda da dün ne diyorsak, dün nerede duruyorsak bugün de oradayız dedik. Dün Türkiye’de ne tavır takındıysak, Brüksel’de de aynı tavrı ortaya koyduk yani. Neyse, bu tatsız konuları burada bırakıp şahit olduğumuz başka güzelliklere değinelim.

Erdoğan-Biden görüşmesinde çok güzel bir detay vardı. Eminim birçoğunuz fark etmemişsinizdir belki. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Biden ile görüşürken tercümanlığını başörtülü bir kız kardeşimiz yaptı. AK Parti öncesi yani 2000’li yılların başına kadar kamu kurumlarında çalışamayan, oğlunun yemin törenlerine giremeyen, evladının veli toplantısına bile alınmayan başörtülü kadınlarımız, artık devletin en tepesindeki isimle birlikte o dünya devi ülkelerle yapılan görüşmelere katılabiliyor. Birileri başörtüsü ile fotoğraf vermeyi veya dünya liderlerinin olduğu platformlara çıkmayı gericilik zannederken, başörtüsünden utanırken ve Batı’nın değerleriyle işte “Bakın bizde sizin gibiyiz, bizde sizdeniz.” diyenlere inat biz buyuz arkadaş! Sizin nasıl gelenek görenekleriniz varsa, nasıl inançlarınız varsa bizim de kendimize göre inançlarımız, değerlerimiz var dediğimiz bir manzaraydı bu. Onun için bu fotoğrafa dense dense şöyle içten “elhamdülillah” denir. ancak. Az önce de dedim ya, nereden nereye…

Brüksel ziyaretinin başından sonuna attığı her adımla ayrı bir mesaj veren Cumhurbaşkanı Erdoğan, NATO Zirvesi tamamlanır tamamlanmaz da, Azerbaycan’ın başkenti Bakü’ye gideceğini söyledi. Bak bak bak bak bak…. 28 yıl sonra Ermeni işgalinden kurtarılan Şuşa’ya geçip, burada Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyev ile bir araya geldi. Hani fethedilen topraklar ziyaret edilecekti yani.

Hani birileri stratejik derinlikten bahsediyor ya, işte “işte Erdoğan kitap okumaz, işte Erdoğan sokak adamıdır, diplomasi bilmez, dil bilmez, dünyayı bilmez” diyorlardı ya… Sen kalk NATO Zirvesi’nden hemen önce Libya’ya bir çıkarma yap, sonra NATO Zirvesi’nde tabiri caizse rüzgarını estir, havanı at, hemen ardından da Azerbaycan’ı ziyarete git.. Stratejik derinlik” öyle kitap yazmakla falan olmuyor, bunu sahada uygulamakla oluyor bu iş. Tabii anlayana…


O zaman bir kez daha ne diyoruz? İyi ki Cumhurbaşkanımız Erdoğan gibi bir dünya liderine sahibiz. Onun için Allah onu başımızdan, bu ülkenin başından ve tüm dünya Müslümanlarının başından eksik etmesin.


Kalın sağlıcakla.