ORTA DOĞU’NUN KADERİNİ BELİRLEYECEK TEK İSİM! – 28 EYLÜL 2021
Başlığı okudunuz da mı geldiniz bu videoya? He? :))
Gerçekten çok uzun süredir üzerine böyle yatıp kalkıp çalıştığım ve kendi penceremden analiz edeceğim bir konu bu. Bazen karamsar olup hayıflandığım ama böyle puzzelın parçalarını birleştirmeye başladığımda ve başımı da kaldırıp taşları yerine bir bir koyduğumda iyi hissettiğim bir konu bu. Orta Doğu yani Arap Dünyası. “Maghreb”, “Maşrek”, “Yakın Doğu” gibi kavramlar duyuyoruz. Neresi buralar veyahut da kimdir buralarda yaşayanlar? Orta Çağ’da dinen kutsal kabul edilen bu bölgelerdeki birtakım yerler “Kutsal Topraklar” diye anılırken sonrasında daha böyle şehir ağzıyla “Doğu” diye anılmaya başlandı. Orta Doğu!
Rusya’sından Amerika’sına, Fransa’sından tüm Avrupa’sına kadar herkesin hayallerinin, ideallerinin, amaçlarının ve hedeflerinin olduğu topraklar, daha doğrusu gözlerinin olduğu topraklar. Barışı götüreceğiz derken asıl, kavganın fitilini ateşleyenlerin kendini aklamaya çalıştığı topraklar buralar. Nasıl bir manzara çizdiler bize? Nasıl bir resim boyadılar gözlerimizde? Filmleriyle yaptılar bunu, kitaplarıyla yazdılar, sivil toplum kuruluşlarıyla böyle çocuklarımızdan başladılar, aşıladılar bunu.
Hani Malcolm X diyor ya, “Eğer dikkatli olmazsanız medya; sizin mazlumlardan nefret etmenizi, zalimleriyse sevmenizi sağlar.”
Herkesin bir rekabet alanı oldu bu Orta Doğu. Keşfedilecek, heyecan verici yerlerdi burası çünkü. Toprağındaki o bereket, yer altındaki zenginlik, keşfedilmemiş bu coğrafyaya her zaman dikkat kesildi o beyaz adam. Tabii süslü cümleler kurdu bize yani Doğu’nun geri kalmış olmasına kıyamazdı, razı olamazdı, buna müsaade edemezdi o Avrupalı beyaz adam. Değil mi? Orta Doğu’daki çocukların dünyanın nimetlerinden yararlanmamasına müsaade edemezdi yani içi el vermezdi. Değil mi? Yok yok, içi el vermezdi buna.
Orta Doğu’daki bölgelerde, o petrolün keşfedilmesiyle daha da stratejik ve göz kamaştırıcı bir yer oldu artık burası. Onun için Avrupa’nın kendisine kaynak sağlama arzularını kamçıladı, hırslandırdı hatta bu hırs bütün Avrupa’nın gözünü kör etti.
Bir kere şunu iyi bilelim: Orta Doğu hem petrol hem doğal gaz rezervleri konusunda dünyanın en zengin bölgesi konumundadır ve halen daha öyle. Bütün mesele bu yeraltı zenginlikleri.
Irak, Suriye, Lübnan, Yemen, Ürdün, Suudi Arabistan… Şimdi bu ülkeler bir tür barış ve istikrar girişimini sağlamak için bir araya gelse hemen başka bir el devreye giriyor ve bir el her zaman bu birlikteliği ayırmak için hep enselerinde oluyor bu devletlerin. “Olur mu canım ya? Siz daha da kaynaşın diye biz buradayız.” Hep böyle dediler. “Bak ne güzel topraklarınız var yani şimdi kimse kavga etmesin diye biz size desteğe geldik.” dediler. Yangın yerine çevirdiler insanların ocaklarını, evlerini, yuvalarını, hayatlarını, çatılarını.
Şimdi birileri Doğu Akdeniz’deki, Suriye’deki, Kuzey Irak’taki varlığımıza ne işimiz var orada diyor değil mi? Peki, Amerika’nın orada işi ne? İngiltere’nin ne işi var orada, o Orta Doğu’da? Hadi bizim sınırımız var, İngiltere ne yapıyor burada? Sormuyor bunu kimse. Bu devletlerin Orta Doğu’da tek bir amacı var. Balkanlar’daki topraklarını kaybeden Osmanlı Devleti’nin Arap topraklarındaki nüfuzuna da bir son vermek, sömürgelerine giden yolda yer alan o Süveyş Kanalı, Doğu Akdeniz, Kızıldeniz, Sina Yarımadası’nı ele geçirmek ve Arap Yarımadası’ndaki petrol yataklarına sahip olmak. Bütün plan, proje bu. Peki, ne yaptılar bunun için?
Arabistanlı Lawrence, aslında kendisi normalde arkeologdur ama on numara bir ajan olduğunu sonraları anladık. Hani adını Arabistanlı Lawrence diye ezberlediğimiz ama normalde kendisi İngiliz olan Lawrence gibi ajanlarını Tanzimat ve Islahat Fermanlarının İslam prensiplerine aykırı olduğunu, aslında hilafet makamının sadece Arap ırkına bahşedildiğini, Türklerin şeriata karşı geldiklerini ve İslamiyet’i yozlaştırdıklarını öne sürerek Arapları Türklere karşı kışkırtmışlardı. Yani Araplarla Türkleri karşı karşıya getirdiler ve bunu nasıl yaptılar biliyor musunuz? İslam dini üzerinden kendi uydurdukları hikâyelerle yaptılar bunu. “İşte Türkler size tarihte şunları şunları şunları yaptı, iliğinizi sömürdü, sütünüzü içti…” Hatta bir sürü daha şey söylediler de şu an ben dilim varıp da anlatamıyorum. Neyse…
Türklere ne dediler? Araplar sizi sırtınızdan vurdu. Yahu tarihte Araplarla hiç savaş etmedik biz Arap düşmanıyız. İngilizlerle, Fransızlarla, İtalyanlarla… Hepsiyle savaştık, onlara dostuz. :)) Neyse…
Ve bugün karşımıza çıkan manzaraya bir bakıyorsun dünya üzerindeki çatışma bölgelerinde ilk dikkati çeken tek bir yer var, o da Orta Doğu ve sadece şu 3 argümanı kullanarak yaptılar istediklerini: etnik, dini ve mezhepsel farklılıkları. Önce içeriden ateşlediler, sonra dışarıdan da biz geliyoruz bekleyin dediler, araya girdiler, durun ya yapmayın, anlaşın, siz kardeşsiniz sözlerinin altına sakladılar silahlarını ve aynı adamlar önde bunu söylerken arkada karşı gruplara silah verdiler, destek verdiler, malzeme verdiler ve yangını da yıllarca körüklediler.
Orta Doğu’yu yaşanmaz hale getirdiler, sömürdüler ama doymadılar. Kendi istediklerini alırken bir yanda Osmanlı’nın esamesinin okunmaması için izlerimizi birer birer sildiler. Bilmiyorum farkında mısınız? Sanki dünya var oldukça Orta Doğu’da hep savaş vardı, Orta Doğu’da hep bomba sesleri vardı, Orta Doğu’daki o yıkık binaların griliği hiç gitmeyecek gibi değil mi? Şimdi bu videoyu izleyen dostlara soruyorum. Orta Doğu’yu 3 kelimeyle anlat deseler size ne dersiniz? He? Mesela ben savaş, gözyaşı, bombalar hatta böyle çeşitlendir miyim, Orta Doğu ben de 3 kelime: savaş, savaş, yine savaş.
Orta Doğu’nun ev sahipliği yaptığı medeniyetler hiçbirimizin aklına gelmez. Orta Doğu, dünyanın tam merkezindedir aslında; Asya ile Avrupa’nın, Asya ile Afrika’nın, Karadeniz, Akdeniz ve Hint Okyanusu’nun bağlantı yerinde olduğunu orada büyüyen çocuklar bile bilmiyorlar. Nil, Dicle, Fırat gibi nehirleri ve Süveyş Kanalı, Hürmüz Boğazı gibi boğazları barındırdığını kaç kişi biliyor he? Yok.
Ve yıl olmuş 2021, soruyorum şimdi: Orta Doğu’nun bu kötü kaderini gerçekten kim değiştirecek, he? Hakikaten kim değiştirecek? Orta Doğu’daki gençler, çocuklar yeniden ilimin ve bilimin ışığında normal hayatlarına ne zaman geri dönecekler veyahut da Orta Doğu’nun içine düştüğü bu krizlerden kurtarmanın yolu nedir, çaresi kimdedir? Gerçeklerle yüzleşmekten ve birilerini yüzleşmeye davet etmekten neden geri duruyoruz? Buradaki kilit nokta şurası: Orta Doğu’nun geleceği o büyük ve güçlü devletlerin yani o dış güçlerin yönlendirmesine mi yoksa gerçekten bölge halklarının kendi kararlarına ve taleplerine mi dayanacaktır? Kırılma noktası burası yani Orta Doğu’nun kaderi kimin elindedir? Ben de var bir cevap!
Bundan sonra Orta Doğu’nun kaderi bana göre:
Savunma sanayiinde yeni bir çığır açan Selçuklara emanettir.
AKINCI’nın gölgesi altında havada ve karada dalgalanan o ay yıldıza emanettir.
Türk Savunma Sanayi şirketlerinin Mavi Vatan için güç birliği yaparken ortaya koyduğu tam bağımsız savunma hedeflerine emanettir.
Orta Doğu’daki insanların hakları olan yaşamlarını yeniden kazanmak Gökbey’e, Hürkuş’a, İHA ve SİHA’lara emanettir.
Filistin halkına yönelik zulüm sürdükçe Orta Doğu’da kalıcı barış ve özgürlük mümkün değildir diyen uzun adamlara emanettir.
Orta Doğu’nun kaderi avcı yalanlarına değil, Selahattin Eyyubi’nin kahramanlıklarına inananların omuzlarına emanettir.
Kudüs’ün özgür olacağından bir an bile şüphe duymayan, Ayasofya’nın zincirlerini 86 yıllık bir gayretle kıranların omuzlarına emanettir o Orta Doğu’daki çocukların kaderi.
Çatışmalar, yokluk, açlık ve sefalet Orta Doğu’nun kaderidir anlayışına karşı çıkıyoruz diyebilenlere emanettir.
Değerler ve çıkarlardan önce asıl olan insan haklarının üstünlüğüdür ve bunu dünyaya haykırabilenlere emanettir Orta Doğu’nun kaderi.
Ve bu koca coğrafyadaki bütün çocukların yarınlarını, gençlerinin geleceklerini, annelerinin umutlarını, babalarının dualarını dert edinmiş insanlığa emanettir.
Orta Doğu’nun kaderi edebiyatını öyle süslü laflarla söyleyip de evinde oturup izleyenlere değil, kollarını sıvayıp bu kötü talihi değiştirmenin zamanı geldi diyerek ortaya irade koyanlara emanettir.
Orta Doğu’nun kaderi koşulsuz, şartsız ümmetçilik şuurunu yeniden yeşertmeye inananlara emanettir.
“Hadi be! Sen de, yıl olmuş 2021, hala ümmetçilik diyorsun” değil mi? Orta Doğu’nun sarsılmaz çimentosudur ümmetçilik şuuru ve o ümmetçilik şuurunu yeniden yeşerttiğimiz gün, Orta Doğu’da alevler sönecek ve ülkemizde terör kökten bitecek ve Müslümanlar yeniden o eski gücüne kavuşacak. Birilerine göre komik veya imkânsız geliyor belki ama bu şuuru, bu birlikteliği talep etmek ne Polyannacılıktır ne de hayalperestliktir. Bu milleti yani bizi yüzyıllarca ayakta tutmuş bir gerçeklik, bir realistlik, bir doğruluktur ümmetçilik.
Hee bugünkü şartlar gösteriyor ki dün olduğu gibi bu ümmetçilik treninin lokomotifi Türkiye’dir. He sen o Amerika’nın uydurduğu, gerçekte olmayan ve hiçbir karşılığı bulunmayan, yazılı belgesi, işte tanığı dünya üzerinde bulunmayan bir tarihe istersen inan. Hani kan buna, sahiden öyle zannet ama kendi bin yıllık çatının direğine “romantizm” de, “bu çağda olacak iş mi” de!
Büyük bir tarihsel mirasın içinden çıkmış olan Türkiye, bu noktada hem emanetlerine sahip çıkmak hem de bugünkü gücünün verdiği güvenle Orta Doğu’da yaşanan sorunların çözümünde daha belirleyici olmak zorundadır.
Orta Doğu’nun kaderi Allah’ın izniyle değişecek ve bu Orta Doğu’da yetişecek olan çocuklar da tüm dünyaya barışı, adaleti, özgürlüğü, medeniyeti götürecek.
Orta Doğu meselesini böyle videolarla defaatle anlatacağız. Bu videomuzu da dilden dile çevirip kendi kitlemizin imkânlarıyla yayabildiğimiz kadar yayacağız ve yine bu videoyu Orta Doğu’daki TV’lerde Arapça çevirisiyle yayınlatacağız. Bu Orta Doğu meselesini, “Buraya kadarmış, bize dünyada gün yüzü yok.” karamsarlığıyla başını öne eğmiş olan tüm Orta Doğu coğrafyasındaki insanlara umut olması için sürekli gündemimizde tutacağız. Hiç kimse merak etmesin.
Gayret de bizden, inanç da bizden, kuvvet de bizden, rüzgâr da bizden yana ve Allah’ın izniyle zafer de bizden yana olacak.
Kalın sağlıcakla.